Kuzey Kutbu’na düşen uçaktan sağ çıkan bir adamın hiçliğin ortasında hayatta kalma ve tüm şansını zorlayarak kendini kurtarma hikâyesi ‘Arctic’, Mads Mikkelsen’in filmi sırtlayıp götürdüğü tek adam başrolüyle haftanın kaçırılmayacak filmlerinden…
Joe Penna, ilk uzun metraj film denemesinde Kuzey Kutbu’nun etkileyici olduğu kadar korkutucu uçsuz bucaksızlığında karakterin her adımında çaresizlikle kararlılık arasında gidip gelen duygu dalgalanmalarını etkileyici bir anlatımla izleyiciyle buluşturuyor. Hikâyeye gelirsek, mürettebattan tek hayatta kalan ve ne kadar süredir orada olduğunu bilmediğimiz Overgard’ın dondurucu kutup soğuğuna karşın hayatta kalma çabasıyla açılıyor film. Overgard, kurtarma ekibine ulaşmak için yapılması gereken ne varsa her şeyi kitabına göre ve olağanca çabayla yapıyor. Ne var ki bu kadar çabalamışken kendisini kurtarmaya gelen uçağın düşmesi, hayatta kalma inancını sekteye uğratırken; düşen uçaktaki ağır yaralı kadın pilotun kişisel eşyalarını, ailesiyle fotoğrafını bulmasıyla hem onu hem de kendisini kurtarma arzusu güçleniyor. Overgard’ın kendisiyle aynı kaderi paylaşan bu kişinin varlığından aldığı güçle ölüme teslim olmayışı filmin omurgasını ve asıl dramayı oluşturuyor. Mads Mikkelsen’in toplasak 10 cümleyi geçmeyecek sınırlı bir repliği karakterin duygu, düşünce ve güdülerine dayandırdığı performansı ise filmde beni en çok etkileyen unsurların başında geliyor. ‘Arctic’, doğa karşısında insanın ne kadar aciz olduğunu gösteren görüntülerine rağmen umudun ve inancın gücüyle doğaya galip gelineceğini dikkate değer bir tekil performansla anlatıyor.
Huzur bırakmayan Huppert
Neil Jordan’ın yönettiği ‘Greta’, 90’lı yılların psikopat katil hikâyelerinden aşina olduğumuz senaryo taktikleri ve tahmin edilmesi çok zor olmayan yemlerle seyirciyi çok yormadan hafif bir gerilimin kucağına bırakıyor. Yakın zamanda annesini kaybetmiş olan Frances’in tesadüfen metroda bulduğu çantayı sahibine götürmesiyle başlayan hikâyede, çantanın sahibi olan piyano öğretmeni Greta’nın Frances’ten sakladığı sırların ortaya çıkmasıyla işler içinden çıkılmaz bir hal alır. Yalnız bir kadın olan Greta, Frances’in kaybettiği annesinin yerine geçmeye çalıştıkça bu naif gözüken arkadaşlık iyice raydan çıkar. Filmdeki en büyük kozu ve tüm gerilimin başlıca müsebbibi Isabelle Huppert, yıllar sonra yeniden piyano öğretmeni olarak karşımıza çıktığı ‘Greta’ ile seyirciye adeta huzur vermiyor. En son ‘Cameron Post’e Ters Terapi’ filminde izlediğimiz Chloë Grace Moretz ise ortalamanın üstünde bir performansla Frances rolünde Huppert’a ayak durmayı başarıyor.