İsrail'in Gazze'ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine askeri müdahalede bulunması ve 9 sivil toplum gönüllüsünü öldürmesinin ardından tansiyon giderek tırmanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından görevlendirilen Palmer Komisyonu Raporu'nun sızdırılması da işin tuzu biberi oldu. Henüz resmi bir BM kararı olmasa da rapor büyük ses getirdi. Diplomatik ilişkiler en alt seviyeler indirildi, anlaşmalar askıya alındı ve karşılıklı beyanatlarla ortam ısıtıldı. Durumun geldiği noktaya bakalım.
1 İHH'nın Gazze'ye gönderdiği gemilerin sadece bir insani yardım hüviyetini taşımadığını, aynı zamanda Gazze'ye yönelik ablukayı delmeyi de amaçladığını biliyoruz. Yani bu yardım aynı zamanda siyasi bir tavrın ve sürecin de başlangıcını oluşturuyordu. İsrail'in Gazze'de uyguladığı insanlık dışı uygulamanın dünya kamuoyunun gözlerinin önüne çıkarılması ve İsrail'in baskı altına alınması hedefleniyordu. İsrail kendisinden bekleneni yaptı ve en sert biçimde gemilere müdahale etti. Şimdiyse konu artık dünya gündeminin sıcak başlıklarından biri. Bugün gelinen nokta sürecin yalnızca ortalarında bir yerlere işaret ediyor. Durum göründüğü kadarıyla tırmanarak devam edecek. Türkiye'nin bırakın geri adım atmayı, diplomatik tırmandırma yöntemini seçtiği anlaşılıyor. Aşama aşama yeni tedbirler gelecek gibi. Başbakan Erdoğan'ın henüz B planında olduğumuzu, bunun ardından C planını da devreye sokacağımızı söylemesi sürecin bundan sonra nasıl gelişeceğini gösteriyor. İsrailli yetkililer ise Türkiye ile bir sorunları bulunmadığını ama özür dilemek gibi bir niyetleri olmadığını söylüyorlar.
2 Mavi Marmara saldırısının hiçbir olumlu politik sonucu olmadığı söylenemez. Hatırlarsak bu olaydan sonra Mısır, Refah kapısını açmak durumunda kalmış, AB ve ABD de dahil Batı kamuoyunda Gazze'deki durum daha fazla eleştirilmeye başlanmıştı. Arap dünyasının protestolarına ilave olarak Türkiye de dahil 4 ülke (Türkiye, Güney Afrika, Ekvador, Nikaragua) diplomatik seviyelerini düşürmüş; Asya'dan Latin Amerika'ya kadar onlarca ülke İsrail'i protesto etmişti. Bu sayede uzun zamandır El Kaide ile yatıp kalkan dünya kamuoyu için ilk kez Müslüman halkların maruz bırakıldığı durum fark edildi ve empati kurma fırsatı doğdu. Avrupa sokaklarında onbinlerce gösterici İsrail karşıtı eylemler yaptı. Gazze defterinin bu denli net bir biçimde açılması, İsrail'in akıldan uzak müdahalesinin bir sonucuydu. Nitekim gemilere müdahale emrini kimin verdiği ilk başta anlaşılamamış, hükümetin açıklaması ise 'bu müdahalenin arkasındayız' biçiminde gelmişti. Kanımca Mavi Marmara saldırısı derin İsrail'in askeri uzantılarının bir ürünüydü. Bu badirenin içinden çıkmak ise yükselen protestoların baskısıyla zayıflamış Netanyahu hükümetine kaldı. İşleri kolay değil.
3 İsrail bu süreçte en kuvvetli olduğu noktadan hareket etmeye çalışıyor. En büyük eforu lobi güçlerini kullanarak uluslararası kurumlardan çıkacak kararları manipüle edebilmek için harcıyorlar. Bunda da ilk etapta başarılı oldular. BM gözetiminde bir komisyon kurulması için en büyük gayreti gösteren Türkiye olmasına rağmen, rapor İsrail için daha olumlu içerikte hazırlandı. Yayınlanması birkaç kez ertelenen Komisyon raporunun ciddi bir diplomatik savaşa konu olduğu ortada. Haklı olanın değil, haklı olduğunu ilan ettirenin kazandığı bir dünyada yaşıyoruz. Diplomasi gücümüzün yanına lobi ve iletişim gücünü de koymak zorundayız. İsrail için en büyük kazanım Gazze ablukasının meşruiyetini kabul ettirmiş olması. Bizim kaybımız ise, ısrar ederek kurdurduğumuz Komisyon'un raporunun 'yok hükmünde olduğunu' ilan etmek durumunda kalmamız. Lakin bu iş burada bitmez. Rapor, İsrail'in temiz kağıdı niteliğini taşımıyor. Türkiye İsrail ile ilişkilerini artık ikili değil, çoklu ortamlarda sürdürecek. Bu yeni oyunun kurallarını iyi öğrenmemiz gerekiyor.