Bugün bence Yunanistan’ın durumunu dikkatli ve de demokratik ve insancıl gözlerle inceleme zamanı. ABD ve Avrupa Birliği teknik ekonomik açıdan birer “Para Birliği” veya İngilizce adı ile “Currency Union” yapısında. İkisi de eyaletler veya ülkelerin birleşmesi ile oluşmuş. Ama bir tek fark var. ABD bir Federal Hükümet sahibi idi. Avrupa ise milliyetçilikten vazgeçememiş, Federal ve merkezi bir hükümet kurmamıştı. Bu nedenle vergileri tek tek ülkeler topluyor ve kamu harcamalarını da tek tek ülkeler yapıyordu. Brüksel’de bir merkezi birim vardı ama bütçesi 200 milyar euro altında idi.
Sonuçta ABD’de Kaliforniya, Teksas, New York gibi eyaletler geçmişte sık sık olduğu gibi iflas ve batma durumuna geldiği zaman ABD Federal Hükümeti merkezi bütçeden 100-200 milyar dolar gibi büyük miktarları transfer ediyor ve yardımı temelde kimin ödediği konusu hiç gündeme gelmiyordu. Avrupa ise tek para sistemi (euro) ve tek bir Avrupa Merkez Bankası sahibi idi, tek bir döviz kuru vardı ama ülkelerin kendi Merkez Bankaları da ortada duruyordu. Federal Hükümet olmadığı için de global krizde yardım gerektiği zaman da Troyka, yani IMF, Avrupa Komisyonu ve ECB müştereken fon buluyordu.
Avrupa’da bugünkü gibi Yunanistan benzeri, GSYİH oranı olarak yüzde 175 borçlanmak zorunda kalan, ekonomisi zayıf bir ülke ortaya çıktığı zaman ne tür sorunlar gündeme geliyordu? Yunanistan borçlanınca Yunanistan bonolarını çeşitli başka ülkelerin kamu bütçesi, tek tek ülke Merkez Bankaları ve tek tek ülke bankaları, kısmen Avrupa Merkez Bankası ve de kısmen IMF almış ve fon sağlanmıştı. Yunanistan da kemer sıkmaya ve sonunda bu borçları zaman içinde geri ödemeye mecbur olmuştu. ABD ile fark Teksas, Kaliforniya veya New York geri ödemiyordu. Avrupa’da ise Yunanistan borç alırken geri ödeme imzası atılıyor ve borç geri ödenecek deniyordu. Faizler yüksek değil düşüktü, ödemesiz süre vardı ve borç vadeleri de çok çok uzundu. Ama Avrupa, Güney Kıbrıs’ta şimdi Yunanistan’da olacakları daha önceden görmüştü. G.Kıbrıs bankalarından fon çekilince Avrupa Merkez Bankası kanunen böyle bir yetki ve sorumluluğu olmamasına rağmen G.Kıbrıs’ın ikinci büyük bankasını kurtarmaya mecbur kalmıştı.
Peki bankaları kim kurtaracak?
Ama şimdi Yunanistan ödeyemez hale gelince iki defa kurtarma operasyonu yapılmıştı, böylece borç stoku da GSYİH oranı olarak yüzde 175 düzeyine çıkmıştı. Syriza seçimi kazandı ama sadece yüzde 36 oy aldı. Toplumun yüzde 36’sını temsil eden parti (ortağı da yüzde 5 kadar oy sahibi ve aşırı sağ ve tek anlaştıkları husus da kemer sıkmaya karşı olmak) başkan ve bakanları sert konuştukça bankalardan mevduatlar günde yüzde 1 hızı ile çekilmeye başlandı. Dört büyük Yunanistan bankasının üçü bugün çok zor durumda. Bugün bankaları kim kurtaracak?
Avrupa kredileri ileride geri almak için ödeme planlarına sadık kalın dese, Syriza da başka bir çözüm üretemese, Yunanistan ekonomisi tamamen çökecek ve büyük olasılıkla Euro sisteminden çıkmaya mecbur kalacak. Yunanlılar da vatandaşların yüzde 36’sının günahını geri kalan yüzde 59’a ödetmiş olacaklar. Bir kere daha kurtarma operasyonu yapılsa bu da diğer ülkelerin vatandaşlarına fatura edilecek.Bu da haksız!
Syriza kendince bazı planlar üretiyor ama şimdiden bazı büyük hatalar da yaptı. Genç nüfus işsizliği yüzde 50 iken minimum ücret yükseltilirse işsizlik artar mı azalır mı? Veya Syriza tayfasının yaptığı gibi daha ilk günlerde “Rusya’ya Avrupa tarafından yapılan zorlamaları desteklemeyeceğiz” beyanatı verilir mi (sonradan tornistan ettiler) ? Veya esas pazarlığı Almanya ile yapacak iken ilk iş olarak İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından öldürülenlerin mezarlarını ziyaret etmek neye yarar ? Rusya zaten Yunanistan’ı kurtaracak yardımı yapamaz durumda. Çin ile üzerinde anlaşılmış Pire Limanı yenileme projesini, Syriza işbaşına geldikten sonra ilk iş olarak iptal etmek, Çin ile ilişkileri bozmaz mı ? Zaman acemilik zamanı değil ama devlet adamı pek kolay olunamıyor! İki tarafı da memnun edecek bir anlaşma için daha mantıklı olmak gerekiyor !