Hepimiz biliyoruz ki, bu sorunun son derece açık ve tek bir cevabı var.
Demokrasilerde esas olan ve aleyhinize olsa bile saygı duymanız gereken sandıktan çıkan milli iradedir.
Elbette bunun bazı istisnaları olabilir.
Beklenmedik idari bir tasarruf karşısında, sadece o olay üzerinden siz de anında bir sokak tepkisi ortaya koyabilirsiniz.
Bütün dünya demokrasilerinde böylesi beklenmedik bir gösteri anlaşılabilir.
Demokrasiyle yönetilen hemen bütün ülkelerde böylesi durumlar için yasal düzenlemeler vardır.
Peki, o zaman Gezi Parkı’nda ‘uç veren’ ve inatçı bir azınlık tarafından beyhude bir gayretkeşlikle kangrene çevrilmeye çalışılan bu çıban neyin nesidir?
Öncelikle artık kesin olarak anlaşılıyor ki, bu sadece ‘çevreci’ ve zaten alenen ifade edildiği gibi ‘üç beş ağaçla’ sınırlı bir gösteri değildir.
‘Birileri’, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ‘sokak’ üzerinden bir mektup göndermeye kalkışmış, o da elinin tersiyle iterek ‘meydan’ üzerinden bir cevap vermiş ve bununla da yetinmeyerek ‘en büyük meydanın sandık olduğunun’ altını çizmiştir.
SEÇİMİ KİM KAZANIR?
Bugünün Türkiye’sinde karşımızda inanılmaz derecede garip bir durum var.
İktidarda olan sandıktan korkuyor, seçimden kaçıyor olsa muhalif bazı grupların seslerini duyurmak için sokakta bir gayret içinde olmaları belki biraz anlaşılabilir.
Fakat ortada gerçekten son derece farklı bir iktidar var.
Seçimse seçim diyor.
Erkense erkenini bile o talep ediyor!
Ülkede yaşayan herkes seçimi kazanacak partiyi AK PARTİ olarak görüyor, kabul ve ilan ediyor.
Bunun tersine tek bir tahmin duymadım, okumadım.
Propaganda amaçlı bile olsa birinci parti olma ihtimalinin söz konusu olabileceğini sadece fısıldayan başka bir partili olduğuna dair bir rivayet dahi duymadım!
Ve hatta seçimin birincisini, ikincisini, üçüncüsünü ve dördüncüsünü herkesin hem de çok iyi bildiğini görüyorum.
O zaman bugünden buraya da yazalım: 1. AK PARTİ, 2. CHP, 3. MHP, 4. BDP
Farklı bir tahmini olan varsa, yazımın altındaki elektronik posta adresine bekliyorum.
30 Mart 2014’te yerel seçimler için sandık başında olacağız.
Bir gün sonrasında, eğer çıkarsa hepimizi ters köşeye yatıracak bu tahmin şampiyonunu bu köşeye taşıyacağım.
SOKAKTAN SONUÇ ÇIKAR MI?
Hasbelkader dünyayı bilir ve iyi takip ederim.
Türkiye’de bu yaşadıklarımızı aklıselim sahibi birinin, hele bir yabancının anlayabilmesi asla mümkün değildir.
Ben denedim, beceremedim.
Anlamayı, anlatmayı beceremeyince çok kafa yordum.
Sokaktakilerle hemhal olmaya ya da empati kurmaya çalıştım.
Elimde sadece bazı ihtimaller kaldı.
Hepimizin yaşadığı gençlik heyecanı içinde farkında olmadan kullanılanlar...
Kendimden biliyorum.
Bu ruh halini yaşadık.
Kafamıza çivinin girdiği olaylar karşımıza çıkınca, esasen kullanılıyor olduğumuzu anladık.
Pahalı bir öğrenme yöntemiydi.
Ama etkiliydi, öğrendik.
Bizden genç olanlara tavsiyem bizim yaşadıklarımızı okusunlar, pay çıkarsınlar.
Daha önce de yazdım:
Biz bu filmi hem de çok gördük!
İkinci gruptakiler, bu işin sandıkta olamayacağını, kendilerini bu milletin kabul etmeyeceğini çok iyi biliyorlar.
O nedenle, ne pahasına olursa olsun sokakta olmayı, eylemde olmayı bilerek seçiyorlar.
Onlar, sizin bizim gibi değiller.
Onlar için amaca giden her yol mubah.
Sokak da, şiddet de, silah da amaç için kullanılacaktır!
Pantolondaki çamur lekesini idrarla yıkamak bile bir yöntemdir.
Bu kesim için kamu düzenini sağlamakla görevli polisimiz ya da jandarmamızın bıçak kemiğe dayanınca yapabileceği son şey, ne yazık ki, anladıkları dil ile konuşmaktır.
Eric Hoffer’in Kesin İnançlılar kitabını 12 Eylül’den önce okumuştum.
Şimdi tekrar okuyorum.
1951’de yazılmış.
Bizim Karadenizli’nin yoldaki muz kabuğunu görünce, “sıkı durun uşaklar düşeceğuz” dediği gibi...
Demek ki, biz de yaşanması gerekeni yaşayarak geleceğe yürüyeceğiz.