Evlere kapandığımız şu günlerde, bir kez daha anladık ki sanat, insanın kendini iyi hissettiği ‘sığınak’ olma gücünü koruyor.
Salgın sürecinde birbirimize sarılamasak da sanata sarıldık.
Kimimiz, kıyıda köşede kalmış kitapları yeniden elimize aldık.
Kimimiz, online platformlardan filmler izledik, konser dinledik.
Kendimden örnek verecek olursam, İtalyan yönetmen Victor Erice’nin 1973 yapımı o çok sevdiğim ‘Arı Kovanının Ruhu’ filmini hatırlayıp yeniden izledim.
Ölü Ozanlar Derneği, Green Card, Gelibolu gibi unutulmaz filmlerin yönetmeni Peter Weir’in The Year of Living Dangerously filmini de öyle…
Devlet Tiyatroları yapımı birkaç tiyatro oyununu Youtube’tan seyrettim.
Bu oyunlardan ‘Şair Şiir Şuur Mehmet Akif Ersoy’ hakkında yazdım.
Reşat Nuri Güntekin’in romanlarını şöyle bir havalandırdım: Yaprak Dökümü, Çalıkuşu, Kavak Yelleri, Miskinler Tekkesi…
Mustafa Kutlu’nun aslında tam da bugünlerde okunması gereken ‘Kalbin Sesi’ adlı deneme kitabını yeniden okudum.
‘İnsan nasıl mutlu olabilir’ sorusuna cevap arayan, tüketim çılgınlığının bizi sürüklediği kara deliğe dikkat çeken kitap, köprüden önce son çıkış niyetine okunabilecek bir kılavuz, Âmentü’ye inananlar için bir yol haritası niteliğinde…
Birbirimize değil, sanata sarıldık diyorduk…
Bu tüm dünya için geçerli.
Baksanıza İtalyan tenor Andrea Bocelli’nin Youtube’dan canlı yayınlanan Paskalya konserini kimi rakamlara göre 2.6 milyon, kimi rakamlara göre de 3.5 milyon insan izlemiş.
Operadaki Hayalet müzikalini sadece Türkiye’den 150 bin kişinin izlediği tahmin ediliyor.
Söz konusu sanat olunca, ‘keşke gidebilsem, izleyebilsem, okuyabilsem’ türünden temennilerimiz vardı; ancak şehirlerin yorucu ritmi yüzünden çoğu zaman ‘es’ geçtiğimiz, ertelediğimiz faaliyetlerdi.
Şimdi, sanata her daim ihtiyaç duyumsadığımızı biraz daha yakından hissetmiş olduk.
Öte yandan salgın, sanat faaliyetlerini de vurdu, sanatçılar yeni arayışlara girdi.
Setler iptal edilince ‘ev yapımı diziler’ gündeme geldi.
Gelecekte sinema nasıl derlenip toparlanacak, iş televizyona, online platformlara kaydığında, toplu gidilen sanat etkinlikleri eski şaşalı günlerini bıraktığı yerde bulabilecek mi?
Elbette teknolojinin getirecekleri önemli.
Sağlık açısından ‘tehlike çanı’ olarak görülen 5G teknolojisi devreye girdiğinde sanat üretimi nasıl etkilenecek?
Belki de kendimizi, konser alanda, maç sahalarındaymış gibi hissedeceğimiz ‘sanal gerçeklik’ günleri yakındır…
Tabi bütün bu gelişmeler bir şeylerin üstüne bina olacak.
İş koronavirüsü yenmekle son bulmuyor.
Bunun küresel ısınması, iklim değişikliği, teknoloji bağımlılığı, yeni tip hastalıkları var.
Teknoloji iştah kabartıcı bir ışıltıyla geliyor belki ama insanlık hızla koştukça ruhlarımız geride kalıyor.
İngilizlerin bir sözü var: ‘Dur ve gülü kokla’ diyor; diyor da kim dinleyecek?
‘Denge’yi bozdukça kendi bindiğimiz dalı da kesmiş oluyoruz.
‘İnsan ziyandadır.’
İyisi mi Mustafa Kutlu’nun ‘Kalbin Sesi’ni dikkatlice okuyalım.
Şifa niyetine…