Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki gün, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen ‘Arşivlerimizin Gelişimi, Vizyonu ve Tarih Araştırmalarına Katkısı Sempozyumu’nda yaptığı konuşma ‘tarihi’ nitelikteydi.
Çocuklarımıza, kimliklerini oluşturma bilincine sahip olmaya başladıkları yaşlarda, bu konuşma metnini okutmak gerek.
Kendi adıma bunu yapacağım.
Gerekçelerimi, konuşmadan aldığım cümlelerle açıklayayım:
“Devlet arşivleri, milletin hafızasıdır. Hafızası olmayan milletler nereden geldiklerini, bugün nerede durduklarını ve nereye gideceklerini bilemezler.”
“Biz 2 bin 200 yılı aşkın devlet geleneğine, coğrafyamızda da bin yıllık geçmişe sahibiz. Osmanlı, dünyada en iyi kayıt tutan ve koruyan devletlerin başında gelir.”
“Osmanlı arşivi bugün 40’tan fazla devletin bulunduğu dev bir coğrafyanın hafızasını saklıyor. Bugün bölgemizdeki pek çok uluslararası sorunun çözümü Osmanlı arşivlerinde aranıyor.”
“Bir insanın şah damarı kesildiğinde durumu neyse, arşivleri olmayan bir devlet de aynı durumdadır. Ömrünü arşivlerde geçiren araştırmacılarımız olmasaydı, bugün pek çok konuda ne söyleyeceğimizi ne yapacağımızı bilemezdik.”
“Ortaöğretimden başlayarak, Osmanlı Türkçesini yaygınlaştırmak, tarihle bağı güçlendirmenin yanında kültürel zenginlik bakımından da çok büyük fayda sağlayacak. Osmanlı Türkçesine savaş açanların amacı bugünkü alfabemizi ve Türkçemizi savunmak değil, aksine milletimizin mazisiyle olan bağlarını tümden kesmekti.”
Son paragraf önemli.
‘Ortaöğretimden başlayarak…’
Yani nesillerimizin kimliklerini oluşturma bilincine sahip oldukları yaşlarda…
***
Milattan Önce 220 tarihli Büyük Hun İmparatorluğu’ndan itibaren 1.060 yılda kurulan ve Roma’ya kadar uzanan onlarca devlet;
İslam sonrası 840’tan itibaren 1.040 yıl boyunca Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklu ve Osmanlı gibi ‘medeniyet’ kuran ‘cihan devletleri’ var.
İlk yazılı Türkçe kayıtlardan Tonyukuk anıtı 716, Kül Tigin anıtı 732, Bilge Kağan anıtı 735 tarihli.
Bundan sonrası İslam’ın etkisiyle Arapça alfabeyle daha fazla kayıt altında.
Özellikle de 600 yılı aşkın Osmanlı dönemi.
***
Böylesi bir tarihin arşivinde;
Türk töresine, İslam kriterlerine, çok ulusluluk ve çok kültürlülük deneyimlerine, hakimiyet savaşlarına, devlet yönetimine, ticarete, ulaşıma, eğitime, ahlaka, bilime, sanata, hukuk ve yargı sistemine dair nasıl bir bilgi ve deneyim var, düşünün.
Bunları ‘okuyamamakla’ bıraktığınız açığı neyle kapatabilirsiniz?
***
Türkiye’den başka ‘ata dilini’ okuyamayan devlet var mı?
Çin, 2 bin 500 yılı aşkın tarihini kendi dilinde okuyabildiği için bugün bir ‘küresel güç’ ve çok daha anlamlı bir ‘demir ipekyolu’ projelendirebiliyor.
Yunanistan, AB üyesi bir ‘turizm ülkesi’ olarak, turistlerin tabelaları okuyamamasını ‘dert’ edinmiyor.
Japonya, ‘bilimde kolaylık olsun’ diye dilini değiştirme gereği duymadan modern dünyanın teknoloji lideri oldu.
Uzatmaya gerek yok…
Kendi adıma Latin alfabesinden memnunum.
Ama ikinci bir alfabede okur-yazar olmamak için neden yok.
Aksine, olmak için çok ve ‘hayati’ gerekçelerimiz var.