• $32,3925
  • 35,0918
  • 2326.9
  • 9119.32
5 Temmuz 2021 Pazartesi 12:57 | Son Güncelleme:

Ege Aydan'dan dikkat çeken açıklama: Biz kızlarımızı sakınırız

Ege Aydan'dan dikkat çeken açıklama: Biz kızlarımızı sakınırız
AA

TRT1'de ekrana getirilen Gönül Dağı dizisinde hayat verdiği Belediye Başkanı Münir Bey karakteri ile izleyici karşısına çıkan ünlü oyuncu Ege Aydan, özel açıklamalarda bulundu.

Sanatçı bir ailede dünyaya gelen Aydan, annesi Sevda Aydan'ın, Tekin Akmansoy ve Leman Çidamlı ile rol aldığı Türk dizi tarihine damgasını vuran "Kaynanalar'a ilk dahil oluşunu, yıldızının parladığı "Yarın Artık Bugündür" dizisiyle "İstanbul Kanatlarımın Altında", "Yaprak Dökümü", "Asmalı Konak" ve "Behzat Ç." adlı yapımlarda rol alma hikayesini, 30'dan fazla sergiye imzasını attığı resim sanatında "Kese kağıdına desen" adlı projesini AA muhabirine aktardı.

'Merhaba nasılsınız? Eskişehir'den geldiniz.'

Ege Aydan: "İyiyim yorgunuz aslında. Evet burada denk geldik buluştuk. Ben yoruluyoruz filan diyorum ama hani karşılığını gördüğümüz, emeğimizin karşılığı güzel değerlendirildiği için ekip olarak söyleyebilirim onların da adına, herkes çok mutlu."

'Başkanım diyelim, değil mi size?'

"Başkanım, herkes öyle söylüyor zaten. Sivrihisar'da da sokakta, Başkanım hoş geldin', 'Başkanım, güle güle' filan."

'Taleplerde bulunuyorlar mı size ilçeleri için?'

"Bulunmazlar mı? Ne espriler oluyor. 'Buradaki yollar çok kötü. Lütfen yaptırır mısınız?' Birisi de 'Deniz istiyoruz.' diye dalga geçmiş."

'Kızınız Asuman'ın (Hazal Çağlar) iyi eğitim almasını isteyen bir babasınız dizide. Fakat kızınızın sesi çok güzel ve Ramazan'la bir ilişkisi var. Nedir son durumu?'

"Aslında çok güzel bir konuya değindin. Tabii seyirci de iki sevgilinin buluşmasını çok istiyor. Ben gerçekte de kız babasıyım. Ağabeyim de (Efe Aydan) kız babası. Aileden gelen de bir şey var ve Türk toplumunda da böyle, yani biz kızlarımızı biraz sakınırız. Onlar bizim prenseslerimizdir. Ben, belediye başkanının tutumunu yadsımıyorum. Doğal olarak onun okumasını ve iyi eğitim almasını istemesinden yanayım. Ama tabii ki bazı prensiplerde zaten anlaştılar. Her baba biraz kıskançtır kızına karşı ve yavaş yavaş kırılır. Kızlar da ufak bir mücadeleyle aslında babayı eğitir. Bu biraz pedagojik olarak da böyle gelişir sosyolojide. O kırılmayı biz burada yaşadık ve sonunda Belediye Başkanı Münir de 'Ancak iyi bir sınav sonucundan sonra makul şekilde görüşebilirsiniz.' diyerek ortak paydada buluştu."

'İki kız çocuğu babasısınız. Normalde bu rol de sizin için bir deneyim olmalı değil mi?'

"Tabii düşündüm, düşünmedim değil. 'Üç-beş gün sonra bunları yaşıyor olacağım, vay.' dedim, yani aklımdan geçti."

'Gelenekçi bir baba mısınız?'

"Değilim diyorum ama şimdi bu dizide bunu çekerken biraz tutucu mu olacağım acaba? Bilemedim. Çünkü güvenmiyorum ben şeye. Gençlere güvenmemek değil de, toplum şu an beni ürkütüyor. Gençlerin yaşayacağı şeylerin biraz denetim altında olmasından yanayım. Ya işte tutucuyum. Daha ne konuşuyorum? Tutucuyum demek ki. Bunları söyleyen tutucudur."

'Klasik bir söz var, 'Evladım sana güveniyorum ama etrafa güvenmiyorum', değil mi?'

"Şimdi işte ben de o tuzağa düşüyorum. Ben kızıma tabii ki çok güveniyorum. Onu mücadeleci olarak yetiştirmeye çalışıyorum. Deneyimlerimle ben de eğitileceğim. Ben de bu duygularımı yontacağım belki biraz. Yani çok samimi konuşuyorum, açık açık söylüyorum ama çıkış noktamda ürküyorum, yani tedirgin oluyorum."

'DOĞAL BİR SANAT OKULUNDA OKUMAK, BENİ HAYATA DAHA İYİ HAZIRLADI'

'Ankara doğumlusunuz ve evinizin penceresi Anıtkabir'e bakıyormuş doğru mu?'

"Aaa, nereden biliyorsunuz? Ya bu bilgiler çok güzel gerçekten. Gençlik Caddesi'dir orası. Orada büyüdüm. Daha sonra da oradan ailemle Çankaya'da Vali Doktor Reşit Caddesi, şimdiki Cinnah Caddesi'ne taşındık. Sonra orada uzun bir süre Çankaya İlkokulu'nda okudum. Sonra işte İstanbul macerası. Hayat öyle geçiyor."

'Aslında çok özel bir lokasyonda ve sanatın içinde olan bir ailenin içine doğmuşsunuz. Rahmetli anneniz Sevda Aydan sanatçı, operacı, babanız aynı şekilde opera sanatçısıymış.'

"Evet, dayım da senfoni orkestrasından. Başka röportajlarda şanslı olduğumu söylemiştim. En azından yetiştirildiğim yer sonucunda arzu ettiğim mesleği seçme şansını yakaladım. Piyano içinde büyüdüm çok küçükken. Tiyatroyu saymıyorum bile. Opera ve bale izlemenin dışında, sahne arkası provalarını izleme şansına da sahiptim. Yani bunlar tabii ki beni oluşturan şeylerdi. Birçok ressam tanıdığımız vardı. Onların atölyelerine gitme şansım vardı. Böyle baktığım zaman, gençlerle empati kurduğumda, çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Doğal bir sanat okulunda, çok iyi hocalarla okumak, beni hayata daha iyi hazırladı tabii. Benim gibi başka sanatçı oğulları, çocukları filan da vardı. Onlarla da çok iç içe gelir, arkadaşlık ederdik."

'Kimleri konuk ederdiniz evinizde?'

"Herkes gelirdi. Çok sevilirdim. Biraz şans, nasıl söyleyeyim? Ailem de o konuda beni rahat bırakıyordu. Yani o zamanki bütün ünlülerin oğulları, kızları, kim varsa bizim eve gelirdi."

'İyi arkadaşlıklar kurduğunuz sanatçı ailelerin çocuklarıyla özel bir anınız var mı çocukluğunuzdan ya da kulis anıları, çocukluğunuzda operanın içinde dolaşırken mesela?'

"Küçükken öyle operaya girmek yani sanatçıların çocuklarını oraya getirmeleri ve içeriye sokmaları çok kolay bir şey değildi. Kartla giriliyordu, yasaktı. Hatta arabada beklerdik filan. Babam işini bitirip gelip bizi alırdı ve eve dönerdik. Ama bir gün izin gibi bir şey olmuş. Biz sahneye girebilmiştik. Sahnenin arkasında operanın kantinine girdiğimizde çok hoş bir kokuyla karşılaşmıştım, ki 6-7 yaşlarında filanım. Balerinler, point shoes ayakkabılarını tamir ederken, gom ya da makyaj yapıştırma malzemesi kullanır. Eterle karıştırılır. Gomalak denir. Ressamlar da bunu kullanır. O koku beni o kadar çok etkilemişti, yani o sahnenin, kantinin kokusu... O sırada provadaki bir balerin, bir operacı girmişti o kostümlerle. Benim tabii aklım uçmuştu, o yaşta onları o kadar yakından görünce. 'Ben de burada çalışmak, bu kantinde çay içmek istiyorum.' demiştim. Yani o koku, bu mesleği seçmeme sebebiyet vermiştir. Konservatuvardan mezun olunca koşa koşa geldiğimde, kantinin yeri değişmişti. O koku bile oradaydı ama o kantin artık daha büyük bir mekana dönüşmüştü. İşte bu da hayat, ilginç."

'Lise hayatınız İstanbul'da geçmiş ve o dönemde de bale yapmışsınız, öyle mi?'

"Yok bale, daha küçükken seçtiğim bir şey. Çünkü ilkokul üçüncü sınıfta aldıkları bir yer o. Evet gittim o dönem İngiliz hocalar vardı ve onlar bizi kontrol etti. Bir süre, bir ay filan ders aldım. Basketbolcu olabileceğimi, iyi bir balet olamayacağımı söylemişlerdi. Boydan ötürü bale hayatım böyle kısa sürdü. Ama daha sonra 15 yaşında filan konservatuvara girdim. O zaman hem ortaokuldan hem liseden tiyatroya alınıyordu. Ben de lise 1'den ayrılıp konservatuvara girdim. Yani İstanbul'dan tekrar Ankara'ya döndüm."

'O dönemlerde ağabeyiniz Efe Aydan basketbola başlamış mıydı?'

"Evet, tabii başlamıştı."

'Birlikte basketbol oynamış mıydınız?'

"Evet, Galatasaray'da oynuyorduk. Onu o zamanlar Kadıköy'den gelen Aydan Siyavuş yetiştiriyordu. Rahmetli Nur Abimiz vardı, o da beni yetiştiriyordu ama 'Bundan basketbolcu olmaz ya.' diye dalga geçiyorlardı. Ben çok yaramaz bir çocuktum. Sonra ağabeyim devam etti. Ben konservatuvar için Ankara'ya geri döndüm. O zaman basketbol hayatım bitti ama eskrime başlamıştım okulda. Eskrim bayağı bir derstir. Sınıfta kalabilirsin yani o dersten. Ben o konuda çok yetenekliydim. Okul şampiyonu olmuştum ama müsabakalar tiyatroyla çakıştığı için devam edemedik. Yani öyle kaldı."

'Spor disiplini çok farklı galiba, öyle mi?'

"Yani eskrim özellikle reflekslere yönelik, anlık yaptığınız bir şey. Sahnede ise mesela Shakespeare oynadığınızda mutlaka kılıç kullanıyorsunuz, bilmeniz gerekiyor (kılıcı) nasıl tutmanız gerektiğini. Bizi, Broadway'e hazırlarmış gibi yetiştirirlerdi. Çok iyi bir okul, konservatuvar olarak da dersler olarak da. Klasik danslar, milli danslar, solfej, şan, piyano, bütün bunları ders olarak gördük."

'Başarılı olmuş olmalısınız ki mezun olur olmaz Devlet Tiyatrolarına başlamışsınız?'

"O da bir şans işte. O dönem mezun olanların Bursa'ya, İzmir'e tayini çıkıyordu. Rahmetli Ergin Orbey mezun olduğumuzda bir gençlik projesi yapmıştı. Orada da bir başrol vermişlerdi bana. 'Cephede Piknik', onunla beraber bütün Anadolu'yu dolaşıp bu işe öyle başlamıştım. Sonra Ankara kadrosunda devam ettim."

'Daha sonra da yönetmenlikle devam ettiniz değil mi?'

"O da 1990'lara geliyor. Yani ben 1977-1978'de mezun oldum. 1990'da artık rejisörlüğe başlamıştım. Hem oyunculuk, hem rejisörlük yapıyordum. Rejisör olarak da gitmediğim bölge kalmadı. Her tarafa emeğimi, hizmetimi götürdüm. Hep iyi bir ağabey, iyi bir öğretmen, iyi bir rejisör olma sorumluluğumu oralarda yerine getiriyordum."

'1994 yılında hem "Candan Can Kopartmak" oyununuzla ödül aldınız hem de daha sonra "Aşk Mektupları", "Yolun Sonunda" oyunlarıyla reji ve en iyi yapım ödülleri aldınız sanırım?'

"Evet, aldım. Güzel şeyler bunlar. Hani, 'Tiyatroculuk suya imza atmaktır.' deniyor ya, geldi geçti gerçekten. Böyle siz söylediğiniz zaman hepsini oluşturmak, o sonuca varmak. Böyle bir cümle olarak geçiyoruz ama biz bilmiyoruz ki, o cümleye doğru koşturuyoruz. Bir emek sarf ediyoruz. Sonucunu gördüğümüzde tabii çok mutlu olup daha yukarıya kendimizi taşımaya çalışıyoruz. Böyle böyle bugünlere kadar geliyor insan."

'Ödüller alındığı dönemde bir sanatçı için evet belki çok önemli...'

"Ama sanat kurumu filan çok değerli kurumlar yani. Oradan ödül almak kolay değil. Tabii alınca baş köşemizde duruyordu, onunla övünüyoruz. Hala da öyledir, Ben çok memnun oluyorum."

'Evet ödülü aldığınız zaman çok seviyor ve heyecanlanıyor olmalısınız. Ancak yıllar geçtikçe bu daha da anlam kazanıyor galiba? Beden diliniz, anlatışınız bu ödüllerin yıllar geçtikçe sizin için daha özel bir yerde olduğunu hissettiriyor bana sanki?'

"Evet, kesinlikle öyle. Yani onlar bizim için belirli semboller. Onlara ulaşmak önemli tabii ki ama onu amaç edinmiyor insan. Biz de alkışın kalitesini ya da miktarını düşürmeden bir işe başlarız ama en iyisinin gelmesini bekleyerek yaparız bu işi. Onun üstüne bir de ödül alırsanız onu da baş köşeye koyuyorsunuz. Tabii seneler geçtikçe o da sizinle beraber. Ama buruk bir acı oluyor insanın içinde. Çünkü yapısal olarak bazı şeyler değişmeye başlıyor. Değerleri ne yazık ki tarihsel olarak geleceğe aktaramadığımızı düşünüyorum. Sanatsal değerlerimizi bir sonraki nesle çok iyi yansıtamıyoruz. O konuda da buruk bir acı hissediyorum."

'YAŞADIĞINIZ COĞRAFYAYI YANSITMAK ÇOK ÖNEMLİ BİR ŞEY'

'Seksenli yıllarda yaptığınız suluboya resimlerinize değinmek istiyorum. Avrupa'nın ilk 10 ressamı arasına girmişsiniz, Bravo.'

"Aslında o dönemde internet yeni başlamıştı. 1986 yılıydı sanırım. O dönem, insanların kendilerini internet üzerinden göstermeleri de daha kısıtlıydı. Biraz bunun da etkisi var, o 10 ressamın içine girmekte yani daha fazla katılım olsaydı belki 11. olabilirdim. Ama tabii bu da bir başarı. O zaman 5-6 suluboya tekniğinin en zor olanı yani wet on wet dediğimiz, ıslak üzerine ıslak çalışılan tekniği çok iyi uyguluyordum. Yani o da bir Allah vergisi. Yağlı boya yapmıştım, 300 tane filan tablo vardır. Daha sonra, kişiliğim suya ve oradaki maceraya daha yatkın olduğu için sulu boya tercih ettim ve yapmaya başladım."

'Sergilerinizin ana başlıkları ve adları 'su' üzerine oldu değil mi?'

"Ya çok güzel şeyleri yakalamışsın. Evet. Özellikle oradan gittim ve suyla alakalı cümleler yazıyorum. 'Suyun getirdiği', 'Sudaki İz', 'Su ve Işık' filan. Bunlar böyle aklımda kalanlar."

'TEKİN HOCAYA HAYIR DİYEMİYORDUK. EKMEK, SU GİBİ BİR ŞEY, KAYNANALAR'I KESİN OYNAYACAKSIN'

'Ankara Devlet Tiyatrosu oyuncuları çok fazla tutucudur. Kendi içlerinde lokal bir hayatları vardır. Dizilere ve televizyona çok sıcak bakmazlar." gibi geçmişten gelen bir bilgim var ama mesela siz 1986'da diziye başladınız. Attila İlhan'ın 'Yarın Artık Bugündür' dizisi.'

"Evet, Necla Nazır ile beraber. Çok iyi bir senaryoydu tabii."

'Çok da güzel projeydi o. İlk o zaman başladınız değil mi dizilere?'

"Daha öncesinde bir küçük rolüm 'Kaynanalar'da var ama o sayılmaz."

'Evet, annenizle değil mi? Onu sormak istiyorum, onu anlatır mısınız önce. Timuçin Hakmen rolüydü değil mi?'

"Bir bölüm oynamıştım Yarın Artık Bugündür'den önce. 1975 yılıydı sanırım. Evet, ilk zamanlarında. Evet, yani annemin oğlunu oynuyordum."

"Yarın Artık Bugündür", "Yaprak Dökümü", "Binbir Gece", "Kurtuluş", "Kavak Yelleri", "Behzat Ç." ve "Asmalı Konak" ile devam ettiniz, değil mi?

"Bir çoğu internet öncesidir. Araştırdığım zaman çok az şey bulabiliyorum, yani doküman bulabiliyorum. Yarın Artık Bugündür'ün mesela bir bölümü seyredebilirsiniz ama 12 bölümdür. Tamamını bulabilir miyiz bilmiyorum. Bende var videoları. Kaydetmiştim ama hani insan görülsün, bakılsın istiyor."

'Çok güzel projelerde rol aldınız hep. Bu seçimler bilinçli miydi? Sinemada da aynı şekilde ilerlemişsiniz. "Yengeç Sepeti" ve "İstanbul Kanatlarımın Altında", sizin çok ön planda olduğunuz güzel bir projeydi?'

"Bu da bir şans işte. Yarın Artık Bugündür benim gençlik zamanlarıma, yeni parladığım döneme denk geliyor. Onunla ünlendim. Resmen, bütün ülkede ünlenmiştim. Çılgın karakteri oynuyordum. O çılgın, sıra dışı karakter bayağı bir sembolleşti yapımcıların kafasında. Doğal olarak böyle çılgın karakter işleri bana geliyordu yani o bakımdan şanslıyım dedim. Sinema olsun diğer diziler olsun, o karakter hep devam etti. Daha sonra 'Ben bu tarzı oynamak istemiyorum artık.' dedim. Yani hep bir çılgın karakter... Değişsin artık istiyordum. Projeleri ona göre ayırmaya başladım. O zaman da ona benzer gene mühendis, mimar, sanatçı filan... Hep onun üzerinden gittim böyle jön olarak. Ne zaman ki, Behzat Ç.'yi çektik, o zaman çok rahatlamıştım. Hem artık yaşlanıyordum, hala jön geliyordu. Artık bir ağabey, bir baba, bir amca olayım, başka bir şey olayım istiyordum. Behzat Ç'de, Erdal'ın (Beşikçioğlu) ağabeyini oynuyordum. O diziyle yeniden doğdum diyebilirim. Yani öyle bir ivme kazanmıştım. 1986'da Yarın Artık Bugündür ile parlamıştım, 1996'da da İstanbul Kanatlarımın Altında ile."

'Geçmişe özlem duyan bir insan mısınız? Yoksa, 'Gelecek daima iyidir. Bugünü yaşayalım, geleceğe bakalım.' kafasında mısınız?'

"Seneler geçtikçe insanın bakış açısı da değişiyor. Mesela bundan 10 yıl önce, günümüzü yaşayalım, geleceğe bakalım, kuralım diye düşünürken, yaş ilerledikçe geçmişe de bir özlem duyuyor insan. Belki de memnun kalmıyor yaşlanan insanlar gelecekten? Şu an kendimi sorguluyorum. Tabii ki geçmişi doğru değerlendirip, ayıklayıp dünümüzü yönlendirmek, geçmişi kurmak demek. Ben hayatım boyunca bu tarz bir yaşantıyı tercih etmişimdir. Ama şimdi böyle kuramadığımı mı düşünüyorum acaba? Şüphe mi ediyorum? Böyle bir dönemden geçiyorum."

'Sorgu bitmiyor değil mi insan hayatında?'

"Bitmiyor gerçekten. Her dakika yeni bir şey çıkıyor. Daha yapılacak çok şey var. Enerjim yetecek mi diye de sorguluyorum kendimi."

'KESE KAĞIDINDAKİ DESEN PROJEM ÇOK GÜZEL GELİŞTİ'

'En son yakın ya da uzak gelecek planlarınız neler diye sormak istiyorum?'

"Demin de söylediğim gibi kese kağıdındaki desen projem çok güzel gelişti. Bunları mutlaka bastırıp, dağıtmak istiyorum, satmak ya da hediye etmek istiyorum. O kısmını bilmiyorum."

'Kese kağıdına çizim tekniğiyle resim yapan var mı?'

"Mutlaka vardır. Ama benim yakaladığım dokuyu sorgulayan var mı? Yurt dışında Instagram, Pinterest ya da neresi varsa bütün yerlerden araştırıyorum, bakıyorum. Takipçisiyim bir sürü sanat kurumlarının, sanatçıların, gençlerin. Neler yapılıyor Avrupa'da, dünyada? Ne noktaya varılmış? Çizgi ne noktada? Bunu kovalıyorum, yurt dışına çıkamasak bile son zamanlarda. Çok insan kullanıyor şu an benim yapmış olduğumu ama benim kadar geliştirmiş değiller. Çünkü 3-4 malzemeyi bir araya getirip free hand bir çalışma içine giriyorsunuz. Böyle çiziktirme hızında yaptığınız bir şeyde 3 boyutlu desen çıkıyor ortaya. Bu da kese kağıdına çok yakışıyor. Beyaz kağıt üzerinde denedim, aynı etkiyi vermediği için sepya, böyle biraz yorgun, işlenmiş kağıtları tercih ediyorum. On tane kağıt denemiş olabilirim. İşte ipekli kağıt, samanlı kağıt, işte efendim içinde bilmem nesi olan kağıt... O kadar çok kağıt türü var ki. Bir de bunlar önemli markaların kağıtları. Onları temin edip, getirtip hepsinde o dokuyu çalıştım. Ama kese kağıdı muazzam bir etki verdi. Onun üzerine devam ediyorum."

Dış ticaret açığı yüzde 44,2 azaldı
Dış ticaret açığı yüzde 44,2 azaldı

Dış ticaret açığı yüzde 44,2 azaldı

Emeklilere indirimli bilet müjdesi!
Emeklilere indirimli bilet müjdesi!

Emeklilere indirimli bilet müjdesi!

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi
Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi