Kış günlerinde kirpiler ısınmak için bir araya toplanır. Fakat yaklaştıkça okları birbirine batar ve biri diğerini yaralar, uzaklaşırlar. Lakin hava oldukça soğuktur ve yeniden birbirlerine yaklaşmak durumunda kalırlar.
2/18
TA Kİ MESAFEYİ AYARLAYANA KADAR
Ama bu sefer de canları yanar, yeniden ayrılırlar. Dondurucu soğukta birbirlerine zarar vermeden yaklaşabilecekleri mesafeyi ayarlayana kadar bu gel-gitler devam eder.
3/18
VE MUTLU SON
Nihayetinde birbirlerini yaralamadan durabilecekleri makul bir yakınlığı bulup soğuğa karşı korunurlar.
4/18
TİMSAHIN KÜRDAN KEYFİ/MUTUALİZM
Farklı türde iki canlının her ikisinin de birbirinden yarar sağlamasına dayalı ortak bir yaşam çeşididir mutualizm. Bu duruma dişleri arasındaki gıda artıkları yiyerek timsahın ağız temizliğini sağlayan kürdan kuşları örnek olarak gösterilebilir. Ayrıca likenler, balıklar, gergedanlar ve kuşlar gibi birçok canlı arasında da görülebilir.
5/18
ÇALIŞMADAN KAZANCIN DİĞER İSMİ: SIRTLAN PAYI...
Sırtlanlar genellikle av yapmaz; hazır av yapmış aslanların kaplanların ve leoparların avlarını çalmaya çalışırlar...
6/18
KUĞUNUN SON ŞARKISI
Büyük Rus edebiyatçı Dostoyevski bir romanında ustalıkla işlediği bir imgedir... Buna göre kuğular en güzel seslerini ölürken çıkarırlarmış...
7/18
KURTLUKTA DÜŞENİ YEMEK KANUN...
Doğanın en vahşi kanunu... Kurtlar, dağ başında yiyecek bulamadıkları zaman bir çember oluşturup dönmeye başlarlarmış. Bu bazen günlerce, haftalarca sürermiş. Yorgunluğa dayanamayıp ilk düşen, diğer arkadaşları tarafından parçalanarak yenirmiş. O yüzdendir ki, "kurtlukta düşeni yemek kanundur" denir. Diğer yandan Kurtlar toplu halde yürürken sürekli arkalarına bakarlarmış ki, bir ihanetle karşılaşılmasın... Kurdun "kendi işimi kendim gördüğüm için ensem kalın" cevabı buradan gelse gerek...
8/18
GÜN OLUR ALIR BAŞIMI GİDERİM
Dünyanın en büyük kara canlıları olan fillerin öleceği zamanı anladıklarında iç güdüsel olarak kimselerin görmeyeceği bir yere gidip sessiz sedasız hayata veda ederler. Günümüzde artık pek kullanılmayan "fil mezarlığına gitti" deyimi buradan kaynaklanır. Şöyle ki: Ömrünün sonuna gelen bazı insanlar, toplum hayatından el ayak çeker ve ölümü beklerler.
9/18
DEVENİN ZORUNA GİTSE DE BU BÖYLE
Eşek iyi bir kılavuzdur... Gittiği bir yolu hiç unutmaz ve o yoldan şaşamaz. Bu nedenle deve veya katır kervanlarının önüne daha önce bu yoldan gitmiş bir tecrübeli bir eşek kılavuz olarak kullanılır. Eşek sürekli temiz yere bastığı ve yüzmesini bilmediğinden, dibini görmediği suya giremez. Deve bir yük hayvanıdır. Kervan yüzmesini bilen bir hayvana çektirildiğinde, kılavuz hayvan derin sulara çok rahat girebilir. Deve de onu izleyeceğinden, hem sırtındaki yük ıslanır hem de boğulur. Deve kervanlarının eşeğe çektirilmesinin birkaç nedeninden biri de budur. Ancak meşhur fıkraya bakılırsa deve bundan hiç de hoşnut değildir... Fıkra özetle şöyle: Deveye şikayetini sormuşlar, “Sırtımdaki yük umurumda değil ama kervan başında eşek yok mu, o çok zoruma gidiyor” demiş...
10/18
ANGUT'UN ADI ÇIKMIŞ! ONUN VEFASI KİMDE VAR?
İnsanların saf ve beceriksiz buldukları kişiler için 'angut' diye aşağıladıkları o kuş aslında hiç de bunu hak etmiyor. Angut kuşlarının sadakati örnek alınacak cinsten bir kuş türü... Hayatları boyunca tek eşliliği kabul eden bu kuşlar, eşlerini kaybettiklerinde asla başka bir kuş ile çiftleşmeden ölünceye kadar yas tutarlar...
11/18
O GÜZEL BAŞINI GÖĞSÜME YASLA
Erkek baykuşlar, eşleri uyurken dengesini kaybedip düşmesin diye onlara yastık olurlar
12/18
MARTILAR AÇKEN...
Martıların aç kaldığı zaman martı olmaktan çıkarlar... Derler ki; ufak bir parça simit için takla atan martı artık martı değildir , güvercindir, ya da karga. Martı asil hayvandır, özgürlüktür martı ve her ne kadar denize bağımlı olsa bile açlığa bağımlı olmamalıdır...
13/18
KEDİNİN SIRTI YERE GELMEZ?
Rivayete göre Hz. Muhammet'in kedisi namaz kılarken peygambere yaklaşmakta olan yılanın üzerine atlamış ve onu öldürmüştür. Peygamberin akrebi etkisiz hale getiren kedinin sırtını sıvazlayarak elinin değdiği yerlere bereket getirdiğine inanılır. Kedi üzerinde çalışmalar yapan bir çok bilim adamı hala bu hayvanların sırtının yere gelmemesini çözememişlerdir.
14/18
EFSANELERDEN EDEBİYATA YANSIYANLAR
MUM İLE PERVANE'NİN AŞKI Mum sevilendir ve etrafındaki pervane (gece kelebeği) ona aşık olan kişidir. Aşkın oluşması bir bakışla; yani tek bir kıvılcımla olur. İşte bu kıvılcım mumun üzerindeki ateşi yakar ve pervanenin mum etrafında dönüş süreci başlar. Tıpkı pervanenin mum ışığına giderek yakınlaşmak istemesi gibi aşık da tutkunu olduğu sevgiliye giderek daha çok yakınlaşmak ister...Ta ki mumun alevine dokunup kanadını yakıncaya kadar...
15/18
ÇEMBER DARALDIKÇA AŞK ARTAR
Pervane (gece kelebeği) aşkını ispat edebilmek için gördüğü anda ışığı, etrafında dönmeye başlar. Bir cezbedir bu. Bu cezbenin gittikçe daralan bir çemberi vardır. Işığın etrafında döner, döndükçe biraz daha yakından dönmek ister. Çember daraldıkça pervanenin aşkı artar, şevki artar, coşkusu artar. Coşkusu arttıkça da cesareti artıyor. Aşk cesaret işidir, neticede. Ve pervane cesaretle kanadını şöyle bir değdirir ateşe. İlk lezzettir işte o acı. Acı verir, yakar içini. Ama ona verdiği acı o kadar hoşuna gider ki, daha fazla dönmeye başlar. Acı ve lezzet… Birbirine zıt bu iki duygunun bir arada olması nasıl mümkün… İşte bu noktada, azabın ve acının lezzet olmasındaki sırrı yakalamak gerek.
16/18
ATEŞ PERVANEYİ KAVURUNCA
Azap kelimesi azp kelimesinden türüyor. Azp lezzet demek. Azabın ne olduğunu buna göre ölçün ve düşünün. İşte kanadının ucunu bir defa yaktığı zaman pervane ilk azabı duyar; fakat öyle bir lezzettir ki o azap… Bu azap ve ondan alınan lezzet, insanı yavaş yavaş nefsinden sıyırıp vuslatı mümkün kılar. Bu sefer daha büyük bir cesaretle kendini ateşe atarcasına gider ışığı kucaklar.Ve burada ateş pervaneyi yakar kavurur. Bir buğday tanesi gibi toparlayıp yere düşürür.
17/18
MUMUN GÖZYAŞLARI CAN İPİNİ ERİTİNCE
Artık pervane ‘hakkal yakin’ biliyordur vuslatı. Bu fenadır. Bu canını verdiği noktadır. Mumun bundan haberi bile yoktur belki. Olmasına da gerek yoktur. Bu pervanenin aşkıdır çünkü. Aşkı uğruna can veren pervanenin aşkı. Ama öbür taraftan mum da yanar. Onun aşkı da, acısı da kendincedir. Önce can ipliğine bir ateş düşer ve yanmaya başlar mum… Sonra içindeki o yangını söndürmek için gözyaşı döker. Ateşi su söndürür çünkü. Ama mumun gözyaşları onun ateşine daha da bir güç verir, elemi arttıkça artar. Ve erir can ipi, sevgilinin yolunda yok olana dek…
18/18
BÜLBÜLÜN BİR ANLIK GAFLETİ...
Beyaz gonca her türlü cefayı reva gördüğü divane aşık bülbüle, o destansı yüzünü göstermemekte imiş. Koskoca kışı sevgilisinin açtığı, ona yüzünü gösterdiği anı görebilmek ümidiyle geçiren bülbül ise bunu yaşamayı çok istiyormuş. Geçmiş gülün bir dalına ve onun açacağı zamanı beklemeye başlamış. Gül ise inat etmiş ve bir türlü açılmak bilmemiş. Bülbül uykusuz geceler geçirmiş, kendini harap etmiş. En sonunda uyku ağır bastırır gibi olmuş bir an, dalıp da gülün açışını kaçırmamak için büyük uğraşlar veren bülbül ne yaptıysa da uykusuna engel olamayıp o dalın üzerinde uykuya dalıvermiş.