• $32,3762
  • 35,0522
  • 2325.42
  • 9100.41
8 Ağustos 2014 Cuma 02:04 | Son Güncelleme:

Oynatmaya az kaldı doktorum nerde?

Oynatmaya az kaldı doktorum nerde"

Sonun Geldi Sevgilim
Tuna Kiremitçi
April Yayıncılık, 2014
234 sayfa

Yusuf Çopur
copuryusuf@gmail.com

Gerildikçe gerildik. Bir dokunup bin ah işitmekle kalmayıp dokunduğumuzdan bir de azar işitir olduk. Tahammül duvarlarımız deniz kumundan yapılan kaçak binalar kadar sağlam! “Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa şiir niye?” diye soran şairi ne zamandır ortalıkta gören yok! Göz göze gelmek de ne? Göz oymakla meşgulüz fazlasıyla! Zor günlerden geçiyoruz. Kolay günümüz mü oldu, diye soranlara sözüm yok. “Birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz şu günlerde (Ne günlermiş, nesiller geçti o geçmek bilmedi)” birliğimiz ve beraberliğimizden eser yok! “Oynatmaya az kaldı doktorum nerde?” şarkısı dillerden düşmüyor. Bakmayın duymadığınıza, içten içe herkesin söylediği bu şarkı gelmiş geçmiş en gerçekçi şarkı olarak müzik tarihindeki yerini aldı. Şimdilerde bu “toplumsal gerçekçi” şarkıyı sesli söyleyen bir kitap var raflarda. Kitaplar da çıldırdı! Bugüne kadar “aşk” ile “ağır ve ağdalı” konulara yönelen Tuna Kiremitçi’nin “40 yaş sendromu”yla dünyanın çıldırdığını fark edip bunu yazıya döktüğü “Sonun Geldi Sevgilim” romanından bahsediyorum. Mizahın, ironinin ve eğlencenin arkasında yalnız kalan insanın gerçeğini yazdığı romanını yazarıyla konuştuk.

Mizahi, ironik ve eğlenceli bir kitap ‘Sonun Geldi Sevgilim’. Tatlı dilli bir kahraman Devrim ve bu sıcaklık üsluba da yansımış. Her yönüyle yeni bir roman, yazarı için. Ne dersiniz?
Hep mizahi bir roman yazmak istemişimdir.Ama ya uygun konu bulamadığım için ya da tembellikten başaramıyordum. Günün birinde 40 yaşına geldim ve dünyanın çıldırmış olduğunu fark ettim. Bu da bende bir şoka yol açtı, o güne kadar sorunu hep kendimde aramıştım çünkü. Romanı yazarken bu şokun etkisi altındaydım. Birden böyle bir dünyada akıl sağlığını korumanın tek yolu mizah gibi göründü. Neyse ki romanın konusu da buna uygundu. 

Yeni romanınızdaki bu büyük değişim hayata bakışınızın değişiminin bir sonucu mu?
Para ve iktidar peşinde koşmaktan topluca kafayı yemiş haldeyiz. Madem birbirimizi dinlediğimiz yok, bari içimiz kararmasın. Hem son zamanlarda toplumca epey karardık, biraz kahkahaya ihtiyacımız var. Hem Safran Foer’in dediği gibi, ‘İcabında acıklı bir öyküyü bile anlatmanın en iyi yolu, onu komik şekilde anlatmak’. Mizah, öykünün ciddiyetini bozmuyor hatta tam aksine, ona yeni boyutlar katıyor. Okuyanların da biraz kafa dağıtmasına yardımcı olursa ne mutlu.
Gülbahar ve Roza. Gerçekliğin ve hayalin kahramanları. Biri gerçeklerle diğeri hayallerle savaşmayı seçiyor. Neden bu kavramları kadınlar üzerinden anlatmayı seçtiniz?
Aslında ikisi de son derece çekici kadınlar. Ayrıca savaşçı olmak gibi de bir ortak özellikleri var. Daha iyi ok atmak için birer göğüslerini feda edebilirler. Asla pes etmezler. Ama tabii davaları ve tuttukları yollar çok farklı. Gülbahar’ın romantik, Rosa’nın ise egoist refleksleri var. Her insanın içinde bu ikisi yan yana yaşar, malum. Önemli olan onları nasıl dengede tuttuğumuz. Günümüz insanını bekleyen sınav bu. Bu ayrım kadınlar söz konusu olduğunda çok daha çarpıcı bir hale geliyor.

“Bu romandaki her şey hayal ürünüdür, dünyanın tamamen delirmiş olması hariç” diyorsunuz romanın başında. Okurun ne yazdığınızdan ziyade kimi yazdığınızı mı merak edeceğini düşündünüz?
Dedikodu meraklılarının otobiyografik bir roman sanacaklarını tahmin ediyordum. Sonuçta Nobelli yazarları bile magazin kahramanı yapmaya çalışacak kadar kafayı yemiş bir dünyadayız... Bu yüzden en başından belirtmek istedim. Flaubert vaktiyle dedikoduları önlemek için “Madame Bovary benim!” demiş. Ben de diyorum ki, başkalarının hayatını gerçekten merak ediyorsanız, roman okuyunuz. Çünkü roman okumak bize başkalarının halinden anlamayı öğretir... 

Aşkı, yalnızlığı, toplumun farklı yönlerini önce de yazmıştınız. Bu romanda bir de “evlat-baba” ilişkisi dikkati çekiyor. Bu konu ne ifade ediyor sizin için?
Oğulları bekleyen trajik bir son var. Bir gün geliyor, hayatımızda bir yabancının olduğunu fark ediyoruz. Bu yabancı bizim babamız. Güçlü ve zayıf yanlarıyla, hayatla baş etmeye çalışan bir adam. Şansımız varsa hayat bize birbirimizi tanıma şansı veriyor. Yoksa ebediyen iki uzaylı olarak kalıyoruz. Duygularımızı anneler ve kızları kadar rahat ifade edemiyoruz çünkü. Bir de 68 Kuşağı’ndan babaların Devrim, Eylem, Özgür gibi idealist isimler koyduğu çocukların bambaşka hayatlar yaşaması bana her zaman biraz buruk gelmiştir, romanımdaki gibi.

Romanda, çıldırmış bir toplumdan hatta dünyadan bahsediyorsunuz. Bunu neye bağlıyorsunuz? Sizce toplum bundan fazlasıyla memnun görünmüyor mu?
Uzay boşluğunda dönen bir taş parçasının üstündeki mikroskobik canlılarız ve birbirimizi gaza getirip duruyoruz. Bu arada delirdiğimizi fark etmiyoruz bile. İçimizdeki boşluğu da fanatizmle, seksle ya da uyuşturucularla doldurmaya çalışıyoruz. Kırkıncı kattan düşen ve geçtiği her katta “buraya kadar her şey yolunda!” diyen adamdan farkımız yok. Acıklı bir memnuniyet halindeyiz.
Kitapta anlatıldığı üzere gösteri delisi bir millet olduk. Görmekten ve görünmekten konuşmaya ve dinlemeye zaman bulamıyoruz. Geri dönüşü olmayan bir yol mudur bu sizce?
Bir illüzyonlar dünyasında yaşıyoruz. En becerikli illüzyonistler en iyi siyasetçiler, kanaat önderleri, rol modelleri falan sayılıyor. Gerçeklerden çok illüzyonlara ihtiyaç duyuyoruz ve dürüst olmak gerekirse, bu konuda bir mucize beklemek zor... Ama romanlar yazarak ya da okuyarak illüzyonların ardındaki gerçeklere dokunabiliriiz belki..

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi
Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi

Tam 1,5 milyar... Dış kaynak akışı bu yıl da hız kesmedi

Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlayacağız
Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlayacağız

Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlayacağız

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı
Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı