• $32,3787
  • 35,1277
  • 2324.82
  • 9079.97
16 Ocak 2015 Cuma 02:00 | Son Güncelleme:

Çok ‘tuhaf’sın Orhan Pamuk!

Çok ‘tuhaf’sın Orhan Pamuk!

Orhan Pamuk’un tüm romanlarını okudum. Abimin yatılı okul bavulundan tanıdığım iki yazardan biriydi o. Diğeri de onunla çağdaş ve hemen hemen yaşıt olan Selim İleri... Yıllar sonra bu tanışıklığımı bire bir onlarla paylaşabileceğimi o dönemlerde hayal bile edemezdim...

Yusuf Çopur
copuryusuf@gmail.com

Kafamda Bir Tuhaflık, Orhan Pamuk romancılığında yeni bir durağa karşılık geliyor. Aslında bu değişikliğin ilk izlerini Masumiyet Müzesi’nde hissettirmişti yazar. Neydi bu değişiklik? Üslup, konu, şimdinin ve günlük hayatın zaman, mekânsal ve kurgusal olarak temele alınması, en çok da kahramanların söyleyeceklerini doğrudan söylemesi. Yani yan karakter olgusunun, Orhan Pamuk’ta değişmesi. Kafamda Bir Tuhaflık özelinden gidersek Vediha, Ferhat, Samiha veya Korkut... Bunların hiçbiri yan karakter olmayacak kadar kendilerini ifade etmişler romanda. Daha doğrusu yazar, onlara bu özgürlüğü vermiş ve kitapta herkes her istediğini istediği şekilde söylemiş. Bu özellik bile romanı diğer Orhan Pamuk romanlarından farklı kılmaya yetiyor. Özellikle daha önce yazardan hiç okumadığımız, halktan ve sıradan bir kişinin ele alınması, kız kaçırma, köyden şehre göç, sokak satıcılığı gibi konuların sosyo-psikolojik zeminde irdelenmesi ve bunun sade bir dille anlatılması da romanın kendine has kıymetleri. Dahası, karakterlerin diyaloglarını içeren metinler sayesinde o dönemin günlük hayata yansıyan seslerini de duyabiliyoruz.

YABANCISIN SEN YABANCI

Kitap çıktıktan sonra yapılan yorumlara baktığımda moda tabirle “insan gerçekten hayret ediyor!” Neymiş efendim, yazara ne olmuş da bugüne kadar yazmadığı sokağın ve onun yoksul sakinlerinin gecekondularda yeşeren ve hayatın gerçeğinde sönen umutlarını yazmışmış. Bugüne kadar “burjuvazi kesimden gelen ve bu kesimi anlatan bir yazar olarak” biliyormuşuz onu... Biz bu bilgimizle mutlu, mesutken nereden çıkmış bu “mahalle değiştirme” işi? Ne olmuş da “burjuva” sokağa inmiş?  Ayrıca “Ne işin var burada hacı?”  diye sorma gereği hissetmemiz doğal bir tepkiymişken(!) “yabancısın sen yabancı, ne olursun git buradan, unuttun mu küçüğüm, düşman kalacaktık?” şarkısını (sözlerini biraz değiştirerek) ona tez elden hatırlatmalıymışız!  Öncelikle bu algıyı anlayabiliyorken bu algıların yargılarını haksız ve acımasız bulduğumu belirtmeliyim. Bu algıyı yazara da sordum, şu cevabı aldım: “Romancı merakı… Romancılarda olması gerektiğine inandığım temsiliyet içgüdüsü… Yazmadığı yerleri yazmak ve oraları da anlatmak isteği.” Bu “romancı merakının ve temsiliyet içgüdüsü” nün niye bu kadar geciktiğini (yaklaşık 40 yıl) merak etmekle birlikte, burjuva hayatını anlatmakla burjuva yazarı olmanın aynı şey olmadığını belirtmek isterim. Öteki Renkler, Cevdet Bey ve Oğulları, Beyaz Kale, Sessiz Ev, Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı, Kar romanlarının derinliklerinde bulunan gelenek, örf, âdet, alışkanlık, günlük yaşam gibi kültürel birikimin ürünlerini sıklıkla açığa çıkarılmasına ne diyeceğiz? Türk kültüründen aldığı değerler sistemini roman türünün anlatım imkânlarıyla birleştirerek okuyucu karşısına çıkan yazara bu “öteleme” niye? Eserleri dikkatlice okunduğunda dünya ve Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan yazarın, eserlerinde içinde bulunduğu toplumun değerlerini yansıtmak isteğini görmemek mümkün mü? Pamuk, kökleri geçmişte olan değerlerin Batılılaşma karşısındaki durumunu ortaya çıkararak okuyucusuna sunmadı mı? Ayrıca Pamuk’un eserlerine dikkatli bir gözle bakıldığında yazarın Doğu mimarisine, mutfağına, sanatına, müziğine, anlatı türlerine, inançlarına, geleneklerine titizlikle eğildiği ve bu titizliği sanatçı duyarlılığıyla okuyuculara yansıttığı görülmeyecek mi?
Diyelim ki Pamuk, evet, bugüne kadar sokakları ve sokağın yoksul insanlarını küçümsedi. O bir beyaz Türk’tü. O bir burjuvaydı. Kendi toplumuna yabancı bir aydındı. Ve dahası... Asla katılmamakla birlikte, varsayalım ki bunların hepsi doğru. İyi de yazar, eleştirdiğiniz yerden sıyrılmış ve bugün İstanbul’un göçle değişen hayatının arka sokaklarına ışık tutmuş. İstanbul özelinden ülkenin toplumsal siyasi, ekonomik ve politik dönemeçlerini sokağın ve yoksulların dünyasından yansıtmış. Oradaki insanların sesi olmuş. Onları anlamaya çalışmış... Hoş geldin Orhan Pamuk, demek varken onu “mahalle”den değneklerle, terliklerle kovalamak niye? Ülkemizin dünya edebiyat mecrasında önemli bir yüzü olan bu değerimizi yıllardır duymadığını söylediğiniz sesleri duyduğu ve tüm dünyaya duyurduğu için onu kötülemek niye? 
Kitaba dönmek istiyorum. Mevlut, bir karakter olarak girse de hayatımıza, bence bir tip olarak edebiyatımızda yaşamaya devam edecektir. Yazarın da dediği gibi Mevlut, maddi şartlar bakımından ortalama ama hayal dünyasının zenginliği, bireyciliğinin gelişmesi, kafasında kendine özgü bir âlem taşıması, özgün, tamamıyla gelişmiş zengin bir birey olması bakımından çok farklı. Ve sokaklara, işlere, para kazanmaya, aileye, manevi hayata açılan bir birey… Yazar, herkes gibi yaşayan birinin hayatını, herkesin hayatı olarak anlatmış ve Mevlut’u bugüne kadar oluşturduğu kahramanlar arasında ruh asilliği olarak en yükseğe çıkarmış. Mevlut, ortalama bir insan olsa da asla sıradan biri değil. Bir tuhaf. Gerçek hayatın zorluklarını, çıkmazlarını kabullenmiş, kafasında kendine ait yeni bir dünya kurmuş, o dünyada da kendine ait yeni yaşam alanları açmış, kimi zaman mutlu, kimi zaman huysuz, hayalci ama asla kaderci değil, iyimser ve belki de en önemlisi uzlaşmacı. 

ÖFKELİ VE ÇARESİZ KADINLAR

Vediha’dan bahsetmek isterim. Vediha’nın öfkesi ve çaresizliği romanda “kadın problemi” üzerinde düşünmemizi sağlıyor. Vediha göçün kadın üzerindeki yükünün bir simgesi adeta. Bu romanda kadınların şehirdeki maceralarını, kadınların baskıya uğramasını, ezilmesini kendi imkânlarıyla ruhlarının imkânlarını gerçekleştirememelerini, mutsuzluklarını en ince ayrıntısına kadar hissediyorsunuz. Yazar, tüm bu halleri ve çaresizlikleri göçe bağlamayarak toplumumuzdaki ataerkil yapının kadın hayatı üzerindeki etkisini net bir şekilde ortaya koyuyor. Yazar, Vediha özelinden bütün kadınlara sevgiyle yaklaşan dertlerini bağıra bağıra söyleten öfkeli kadınları gerçekçi ve kuvvetli bir şekilde çiziyor. Kafamda bir Tuhaflık, İstanbul’un değişen hayatının yoksul, duyarlı, vicdanlı ve gerçekçi bir resmini çekmesi, göç sorunsalı üzerinden değişen toplum hayatının siyasete ve ekonomiye ve elbette günlük hayata etkisini Mevlut gibi hayatın kalbinde yaşayan bir karakterle vermesi, kahramanların günlük hayatta seslerini olduğu gibi duyurması bakımından önemli bir roman. Orhan  Pamuk, tüm bunları başardığı için ‘tuhaf’ bir yazar. Evet, çok ‘tuhaf’sın Orhan Pamuk. İçses: Hep ‘tuhaf’ kal Orhan Pamuk. Dışses: Hepimiz ‘tuhaf’ız Orhan Pamuk!

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı
Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Başkan Erdoğan ile görüştü: O anları 24 TV'ye anlattı: Saliha Gündüz'den 'birlik olalım' mesajı
Başkan Erdoğan ile görüştü: O anları 24 TV'ye anlattı: Saliha Gündüz'den 'birlik olalım' mesajı

Başkan Erdoğan ile görüştü: O anları 24 TV'ye anlattı: Saliha Gündüz'den 'birlik olalım' mesajı

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür
Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür

Belçika'dan terör provokasyonlarına ilişkin açıklama: PKK Avrupa'da tanınmış bir terör örgütüdür