Parlak, 10 yıl önce başladığı geleneksel yay yapımı için malzemelerini organik ürünlerden seçiyor.
Tutkal olarak balıklardan elde edilen jelatini kullanan Parlak, ham madde için boynuzları ise Güneydoğu Asya'dan temin ediyor.
Doç. Dr. Parlak, AA muhabirine, BTÜ Rektörü Prof. Dr. Arif Karademir'in de desteğiyle üniversite bünyesinde kendisine atölye tahsis edildiğini söyledi.
Geleneksel Türk okçuluğunu öğrencilere sevdirmek, tanıtmak ve kültürün devam etmesi için akademik olarak açtıkları sosyal seçmeli derslere yoğun ilgi gösterildiğini belirten Parlak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yayın tarihi çok eski. İlk çıkan arkeolojik kayıtlara göre İskitler dönemine kadar gidiyor. İskitler de Türklerin bir kolu sayılıyor, daha sonra dönem dönem şekli de biraz da olsa farklılaşarak Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de kullanılmış. Osmanlı'da 1800'lerin sonuna kadar yay yapımı devam etmiş ve atalarımız hakikaten severek kullanmışlar, savaş silahı olarak mükemmel hale getirmişler. Bir yayın yapılması ahşabın seçilip kesilmesinden sonra hemen hemen 2,5 yılı buluyor. Türk yaylarında akçaağaç kullanılıyor. Bunun sebebi, tutkalı çok iyi emmesi, sinir ve boynuzla çok iyi uyum göstermesi, çok dayanıklı ve işlenmesinin kolay olması."
Geleneksel Türk yayında manda boynuzu kullanıldığını ifade eden Parlak, modern cihazlar yardımıyla boynuzları işlediğini anlattı.
Balıklardan elde edilen jelatinlerin çok güçlü bir yapıştırıcı olduğunu vurgulayan Parlak, yayın dış bölümüne boynuz, içine ise sinir döşediğini söyledi.
Yay yapımında, büyükbaş hayvanların arka ayak dokularındaki sinirlerden yararlandığını dile getiren Parlak, "Sinirler çok sağlam organik malzemeler ama yüzde 8 gibi bir esneme katsayısı var. Türk yayları rekör dediğimiz geriye büküm yaylar. Geriye büküldüğünde boynuz iç kısımda, sinir dış kısımda kaldığı için lastik gibi esneyerek güç, enerji depolamasını sağlıyor." dedi.
"İyi bir yay 200 yıl kadar kullanılabilir"
Parlak, Türk yaylarının gücünün geriye doğru kıvrılmalarından, boynuzun ve sinirin esneme katsayılarından geldiğine dikkati çekti.
Osmanlı'da savaş yaylarının 80 libreden (yarım kilogramlık ağırlık ölçü birimi) başlayıp 240 libreye kadar çıktığını anlatan Parlak, "240 librenin çekilmesi bir insan gücüyle çok afaki gibi gözüküyor ama tabii o zamanlar çok küçük yaşlarda başlandığı için çok rahatlıkla bu yaylar kullanılabiliyordu." diye konuştu.
Doç. Dr. Parlak, Osmanlı döneminde İstanbul'da şimdiki Okçular Vakfının olduğu alanın çevresinde geleneksel yay imal eden ustalar bulunduğunu belirtti.
Ünsal Yüce'nin bir kitabında, Okçular Vakfının etrafında, orduya yay üretmekle görevli 220'ye yakın esnaf olduğundan bahsettiğini aktaran Parlak, "Yetmediğinde de sivil esnaftan yay satın alınırmış. Günümüzde maalesef bu işi yapanlar bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda." bilgisini paylaştı.
Akademik olarak yay dersleri vermesinin yanı sıra yapımı ve ölçümleriyle ilgili çalışmalar yürüttüğüne değinen Parlak, şunları kaydetti:
"İzmir'de bu yay yapımını öğrendiğim hocam var, Süleyman Cem Dönmez. Dünyada ise en iyi yay yapan, Dönmez'in de hocası Adam Karpowicz adında Kanadalı bir sanat restoratörü var. Ben de dolaylı olarak onun öğrencisi sayılırım. İyi bir yay 200 yıl kadar kullanılabilir. Tabii organik malzemeler olduğu için saklama koşulları daha titiz, daha özen gösterilmesi gereken yaylar. Daha üst makamlardaki vezirlerin, padişahların yayları daha tezyinatlı, doğal mineralli boyalarla boyanmış yaylar."
Geleneksel Türk yayıyla menzil atışında rekorun 846 metreyle Tozkoparan İskender'de olduğunu bildiren Parlak, öğrencilerinin yay yapımına ilgi göstermesinde, TRT'de yayımlanan tarihi dizilerin de etkili olduğunu sözlerine ekledi.