19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkarak özellikle Güneydoğu Asya’da on binlerce kişinin ölümüne neden olan “beriberi” hastalığı üzerine William Fletcher tarafından yapılan araştırmalar, tıp tarihinde adeta çığır açan yeni bir keşfin de başlangıcı oldu.
Dolayısıyla araştırmalarını pirinç kabuğu üzerine yoğunlaştıran Fletcher, kabukta bulunan bir maddenin hastalığın oluşum veya gelişimini engellediğini tespit etti ve söz konusu maddeyi “özel faktör” olarak isimlendirdi. Düşmanın kalesine girilmişti.
Birçok besinde bulunan “özel faktör,” çıkarıldığında hastalığa sebep oluyordu. Eksikliği beriberi özelinde halsizlik, sinir, dikkatsizlik ve yorgunluğa ilave olarak psikolojik tahribata da neden olan madde aynı zamanda hafızaya zarar veriyor, ayaklarda karıncalanma, uyuşukluk, kalp çarpıntısı ve kabızlık gibi sorunlara yol açıyordu
Bir başka ifadeyle, insan bedeni için yaşamsal bir önem taşıyordu. Nitekim Fletcher’ın araştırmalarını devam ettiren Polonyalı kimyacı Kazimierz Funk, beriberiyi önlediğini gözlemlediği bu maddeye Latince “yaşam” anlamına gelen “vita” ile o dönemlerde bütün organik moleküller için kullanılan bir isim olan “amin” kelimelerinin birleştirilmesinden oluşturduğu “vitamin” adını verdi.
Dolayısıyla hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde derinlikli inceleme ve araştırmalara konu oldu. Birçok vitamin türü tanımlandı, bunlara bağlı olarak hastalık tarifleri yapıldı ve tedavi usulleri geliştirildi. Elde edilen bulgular, laboratuvar ortamında üretilip sentezlenerek derinlemesine incelenen vitaminlerin vücut tarafından üretilmediğini ortaya koymuştu.
TARTIŞMALI VİTAMİNLER
Vitaminlere ilişkin çalışmalar halen devam ediyor olmakla birlikte, bugün dördü yağda ve dokuzu suda çözülebilenler olmak üzere on üç vitamin türü tanımlanmıştır. Bununla birlikte vitamin olduğu sanılan ya da vitamin olup olmadıkları tartışma konusu olan başka moleküllerin bulunduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
YAĞDA ÇÖZÜLEN VİTAMİNLER
Yağda çözülebilen ve karaciğer tarafından depolanan A, D, E ve K vitaminleri insan sağlığı açısından ziyadesiyle önemlidir. Bunların yetersizliği durumunda sırasıyla görme bozuklukları, kalp ve damar sorunları, kanser riski, anemi, kemik ve diş sorunları ya da muhtelif nörolojik problemlerle karşı karşıya kalma ihtimali vardır.
Öte yandan günlük gereksinimi yetişkinlerde 800-1000 mikrogram arasında olan A vitamini solunum, sindirim ve idrar yollarının sağlıklı işleyişini garanti altına almakta; günlük ortalama 15 mikrogram ihtiyaç duyulmakta olup kemik ve diş sağlığı için yaşamsal bir önemi bulunan D vitamini aynı zamanda bağışıklık sistemini tahkim etmekte.
Vücut tarafından güneş ışığına karşı reaksiyon olarak üretildiği için Güneş Işığı Vitamini olarak adlandırılan ve güneş ışıkları ile temas edilerek elde edilen D vitamini yağlı balık yağları ve süt ürünlerinin yanında karaciğer, yumurta sarısı, tereyağı ve yağla zenginleştirilmiş gıdalardan temin edilebilir.
Yine bitkisel yağlar, tahıl taneleri, yağlı tohumlar, baklagiller, soya ve yeşil yapraklı sebzeler zengin E vitamini kaynakları arasında yer alırken, günlük gıdalarda yeterli miktarda bulunan ve kalın bağırsaktaki bakteriler tarafından da üretilen K vitamini için yeşil yapraklı sebzeler, karaciğer, kuru baklagiller ve balıklar son derece verimli kaynakları oluşturmaktadır.
SUDA ÇÖZÜLEN VİTAMİNLER
Suda çözülen diğer dokuz vitaminin vücut içerisindeki sirkülasyonu ilk dördüne göre farklı olmakla birlikte, insan sağlığı için sahip oldukları önem onlardan daha az değildir. B ve C grubu vitaminlerinden oluşan bu ikinci tür vitaminlerin eksikliği durumunda da birçok önemli sağlık sorunu ortaya çıkmaktadır.
“Anti Stres Vitaminleri” olarak nitelendirilen B grubu vitaminlerinin eksikliğinde karaciğer, cilt, saç ve göz problemleri, sinirlerde hasar oluşumu, denge bozuklukları, kalp fonksiyonlarında düzensizlik, büyüme yavaşlaması ve geriliği, kısırlık, sindirim sistemi bozukluğu, ince bağırsak ülserleri, böbrekte taş oluşumu, karın ağrısı, kusma, yorgunluk, halsizlik, kol ve bacaklarda uyuşma, duyu azalması, kan üretiminde azalma türünden sağlık sorunları görülebilmektedir.
Bu bakımdan örneğin tahıllı kahvaltılıklar, gevrekler, yulaf ezmesi, süt, yumurta, çavdar, ekmek mayası, arpa, soya unu, buğday tohumu, ayçiçeği tohumu, kahverengi pirinç, kırmızı et, karaciğer, böbrek, ton balığı ve başka balıklar, yumurta, peynir, fasulye, kurubaklagiller, kuru fasulye, mantar, marul, domates.
Brüksel lahanası, ıspanak, soya fasulyesi, bezelye, karnabahar, brokoli, patlıcan, patates, kuşkonmaz, yeşil yapraklı bitkiler, yeşilbiber, asma yaprağı, kök sebzeleri, çiğ kırmızı limon, portakal, greyfurt, mandalina, avokado, kavun, dut, dut pekmezi, çilek, böğürtlen, kuşburnu, tuz, fındık, fıstık, fıstık ezmesi, ceviz vb. yiyecekler sofralarımızın değişmez misafirleri olmalıdırlar.
MUHTEMEL SAKINCALARI
Burada son olarak önemli bir hususa daha işaret etmeden bitirmiş olmayalım. B ve C grubu vitaminlerinin gereksinim fazlası suda eriyor olmaları sebebiyle vücuttan atılabiliyor olmakla birlikte, gerek ilk vitamin grubunu gerekse bunları kontrolsüz bir biçimde kullanmak doğru değildir.