Adli Tıp Kurumu Başkanlığının toplumca tanınan birimlerinin başında bu daire geliyor. Toprak altında iskeletleşmeye yüz tutmuş halde bulunan cesetlerin kime ait olduğundan, bir kişinin görünen ve bilinenin aksine aslında nasıl öldüğü konularını da araştıran birimde, her gün çok sayıda otopsi ve kimliklendirme işlemi yapılıyor.
Adli vaka olarak gelen cesedin ilk önce ölü muayenesi yapılarak, elde edilen sonuçlara göre gerekirse otopsi işlemine geçiliyor. Otopsi odalarında teknisyenlerle yapılan işlemlerde ölümün neye bağlı olarak gerçekleştiğinin tespiti için her organ dikkatle inceleniyor. Buradan alınan numuneler ilgili laboratuvarlara gönderildikten sonra cenaze yakınlarına teslim ediliyor.
Teslim sırasında yanlışlık olmaması için Adli Tıp Kurumu dış kapısında bekleyen aileden sınırlı sayıda kişi sırayla içeri alınıyor. Cenaze, ilgili dairede bulunan güvenlik kameralarının altında gösterilerek, onay alındıktan sonra sahibine teslim edilebiliyor. Alacak bir yakını çıkmayan cenazeler ise yasal bekleme süresi sonunda defin işlemi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekiplerine teslim ediliyor.
Dairede yapılan bir diğer çalışma da, "yeniden yüzlendirme" olarak ifade ediliyor. Kemikten kimlik belirlemede diğer tüm teknikler sonuçsuz kaldığında, antropoloji uzmanları seramik çamuruyla kafatası üzerinde yumuşak doku oluşturuyor. Ardından örneğin alçıdan kalıbı alınıyor.
Uzmanlar, kalıplara uygun görülen bir şekilde saç, burun ve bıyık da ekleyerek, kafatasının ölmeden önceki son halini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Bu yöntem sayesinde, elde başka hiçbir veri olmadığında, kemik kalıntısının bulunduğu bölge, yaşı, cinsiyeti, boyu ve sonradan oluşturulan tahmini dış görünüşüyle kişinin kim olduğu bir kez daha araştırılabiliyor. Bir sanat becerisi de isteyen çalışmalardan bazıları ATK'daki özel odada sergileniyor.
Morg İhtisas Dairesi Başkanı Murat Nihat Arslan, Adli Tıp Kurumu Kemik ve Diş İnceleme Laboratuvarı'ndaki örnek vaka önünde AA muhabirine açıklamalarda bulundu.
Arslan, cenaze teslimi sırasında karışıklığa mahal vermemek için aldıkları önlemleri anlattı.
Cenazeyi görmelerine rağmen, "Bu benim yakınım" diyerek, yanlış cenaze alanların da olduğunu ifade eden Arslan, cenaze üzerindeki protokol numaralarından karşılaştırma yaptıklarını, teslim sırasında bu numaranın kameralara gösterildiğini ve hangi cenazenin kime teslim edildiğini kayıt altına aldıklarını söyledi.
Arslan, otopsi işleminin ölüm adli bir vaka ise yapıldığına dikkati çekerek, "Şüpheli ölüm meydana geldiğinde, ölü muayenesinde cumhuriyet savcısı otopsi kararı verdiyse otopsi konusunda cenaze sahibinin söz hakkı olmuyor. Cenazenin kime verileceği ile ilgili mevzuat yok. Bizim tercihimiz 1. dereceden akrabasının gelmesi. Otopsiden sonra cenazenin ailesi yoksa bir yakınına verilip verilmemesi hususunda cumhuriyet savcısına danışıyoruz." dedi.
Cesedin anatomik yapısına göre kemik dizimi yapılıyor
Kemik ve diş analizi laboratuvara gelen, üzerinde az miktarda kas, deri ve organ gibi vücut kalıntıları bulunan iskeletleşmiş cenaze örnekleri üzerinden de değerlendirme yapan Arslan, masada bulunan vakanın bir doğu ilinden incelenmek üzere buraya gönderildiğini söyledi.
Burada adli tıp uzmanı, antropoloji uzmanı ve asistan doktorların görev aldığını aktaran Arslan, şunları söyledi:
"Buraya, buluntu kemikler veya mezar açma sonrası kemikleşmiş bir ceset gelebiliyor. Otopside bazen kemik incelemesine ihtiyaç duyduğumuz durumlar olabiliyor. O kemikler incelenmek üzere buraya gelir. Önümüzdeki buluntu, kemik vakası. Bize gelen sorular: 'Bu kemikler kaç kişiye ait? İnsana mı hayvana mı ait? Vaka kaç yaşında, cinsiyeti ne? Neden ve ne zaman ölmüştür?' Kemikler geldiğinde ilk yapılan işlem tasniftir. Tıpkı otopsideki gibi cesedin anatomik yapısına göre kemik dizimi yapılır. Kaç tane ceset olduğu incelenir. İncelememizde kemiklerin yapısına bakarız. Cesedin pelvis kemiğinin pubis birleşim noktasındaki açıklık darsa erkek, genişse kadındır. Kafatası yere konduğunda kulak arkası çıkıntıları yere oturuyorsa erkek, havada kalıyorsa kadındır. Burun üstü çıkıntılı mı, düz mü diye bakıyoruz."
Cesedin ölüm zamanı üzerinden çıkan böceklerden anlaşılabiliyor
Cesedin boyunun, uyluk kemiği uzunluğundan yaklaşık olarak ölçülebildiğini, çeşitli formüllerle cesedin boyunu tespit etmeye çalıştıklarını kaydeden Arslan, parçalar dizildikten sonra önlerindeki kemiklerden aslında kaç kişi olduklarını belirlediklerini ifade etti.
"Mesela 2 tane sol uyluk kemiği varsa 2 kişi vardır" diyen Arslan, sonrasında kemiklerden örnekleri DNA incelemesine gönderdiklerini belirtti.
Arslan, buradaki çalışmalar hakkında da bilgi vererek, "Zehirlenme var mı, yok mu?' gibi sorular için topraktaki yumuşak dokuyu toksikolojik incelemeye gönderiyoruz. Ceset, her zaman kemik halinde gelmiyor, yumuşak dokuyla da gelebiliyor. O zaman ön incelemelerimiz var. Kemiğin üzerindeki yumuşak doku miktarına ya da tazeliğine göre yöntemlerimiz değişiyor." diye konuştu.
Böcekler, enzimatik ve kimyasal yöntemler kullanarak, kemikleri yumuşak dokudan ayırdıklarını dile getiren Arslan, şunları kaydetti:
"Travma analizini yapabilmemiz ve kemiği ayrıntılı inceleyebilmemiz için kemiği dokudan ayırmamız gerekiyor. Çürümenin yeni başladığı cesetlerde, sinek larvaları ve sineğin erişkin hale gelişi sürecini inceleyerek, tahmini ölüm zamanını tespit etmeye çalışıyoruz. Böceklerin cesede geliş sıraları farklıdır. Cesette hangi böcek varsa, ölümün üzerinden ne kadar zaman geçtiği hakkında fikir sahibi olunabiliyor. Bu postmortem entomolojinin konusu."
Doku yiyen böcekler için doğal yaşam alanı oluşturuldu
Dünyada iskelet temizlemede yaygın olan "dermestes maculatus" böcekleri, ATK tarafından da uzun yıllardır kullanılıyor. Üzerinde insan doku kalıntısı bulunan kemiklerin, mikroskop altında incelenebilmesi için bu dokuların kemikten temizlenmesi gerekiyor. Bu noktada, söz konusu böcekler devreye giriyor.
Kurumun ilgili birimindeki laboratuvarında bulunan yeni doğan bebek kuvözünde muhafaza edilen böceklere, doğal ortamlarına uygun bir yaşam alanı sunuluyor. Belirli sıcaklık derecesiyle uygun nemlendirilmiş bir ortamda koloni halinde yaşayan minik canlılarda gece ve gündüz algısı yaratmak için planlanan saatlerde ışık da veriliyor.
Morg İhtisas Dairesi Başkanı Arslan, bu böceklerin çok hassas canlılar olduğunu, çürümüş yumuşak dokularını yediklerini söyledi.
Arslan, böcekleri "kadrolu çalışanları" olarak gördüklerine dikkati çekerek, "Hem üreyebilmeleri hem de normal yaşam döngülerini sürdürebilmeleri için sıcaklığın ve nemin belirli standartlarda tutulması lazım. Bunu yapabileceğimiz en iyi ortam bebek kuvözüydü. Hem ışıklandırmanın günlük düzenini kurabileceğimiz hem de nemini ve sıcaklığını sürekli kontrol edebileceğimiz ortamı bu şekilde sağlayabildik. Son derece başarılı olarak yaşam döngülerini devam ettirebiliyoruz. Gece karanlık, gündüz aydınlık düzen sağlamaya çalışıyoruz, kırmızı ışık kullanıyoruz. Kuvözün içine talaş koyduk, evleri için strafor koyduk. Doğada nasıl yaşıyorlarsa onu sağlamaya çalıştık." değerlendirmesini yaptı.
Travma analizlerinde hassas kemiklerde bulunan yumuşak dokuları kendileri ayırdığında kemiğin zarar görebileceğinin, bunun adli sonucu olumsuz etkileyebileceğinin altını çizen Arslan, şöyle devam etti:
"En temizi, kemiği olduğu şekliyle açığa çıkarabileceğimiz yöntem bu. Otopsiden, özellikle boyun iskelet yapılarından alınan küçük kemik parçalarını kuvöze koyuyoruz. 'Elle boğma gibi travmalar var mı?' diye bakmamız gerekebiliyor. 'Kırık var mı, yok mu?' Bakabilmemiz için kemiği yumuşak dokusundan ayırıp mikroskop altında incelememiz gerekiyor. Bazen de hassas nokta kemikleri var, onu da bu yöntemle inceleyebiliyoruz. Böcekler günlük düzenlerine, keyiflerine ve yumuşak dokunun miktarına göre kemiği temizliyorlar. Bir haftayı bulmuyor, 1-2 güne temizliyorlar. Adalet için çalışıyorlar. Burası onların yaşam alanı."
Böceklerin kemiği yumuşak dokudan arındırdığında, boyun omurunun ön yüzünde bıçak yarasının tespit edildiğini anlatan Arslan, "Az sonra bunu mikroskop ortamında da inceleyeceğiz, tanımızı doğrulayacağız. Bunu elle yapsaydık, 'Acaba kullandığımız bıçak nedeniyle mi oldu?' diye düşünebilirdik." şeklinde konuştu.