Almanlar, PKK’yı önce “terör örgütü” ilan ederler, sonra ellerine bayrak ve flama verip, Türkiye aleyhine sokağa salarlar. Mesela, bizimle AB üyeliği için müzakerelere başlarlar, sonra da attıkları imzayı inkâr eder, kural değiştirir, “Böyle yaparsan seni üyeliğe almayız” bile diyebilirler. Hitler’in torunları bunlar. Maskeli balodur bütün hayatları. Kitlelere yönelik propagandaları “yalan” üzerine oturtan Göbels’tir ataları. Bugün de yaptıkları aynı değil mi? Görüyor ve yaşıyoruz işte!
Hükümet sistemi değişikliğinin arifesinde Avrupa’da Türkiye karşıtı soğuk rüzgarların esmesi elbette manidar. Zira Türkiye, Avrupa ile bu yüzyılın başında kurduğu ilişkileri yeniden gözden geçiriyor. Ankara, Batı’ya sırtını dönmeden ama dizginlerini de Batı’ya teslim etmeden, yeni bir istikamete doğru yelken açtı. Batı ise bu geçiş sürecini sıcak karşılamadığı gibi türlü yöntemlerle de engellemeye çalışıyor. Avrupa’yla yaşanan krizin arkasında işte bu tarihî değişim süreci var.
ABD tam istihdam durumuna çok yakın. Ücretler de yüzde 2.8 arttı. Ancak prodüktivitenin bir türlü artmaması, Trump’ın vaad ettiği yüzde 4 büyümeye pek olanak sağlamayacak. ABD bu yıl yüzde 2 civarında büyür. Tabii Avrupa’daki seçimlerde popülist partilerin hükümetleri ele alması da euro için endişeler endişeler yaratabilir. Yani riskler de var ama gene de global ekonomi artık pozitife döndü tezi yaygın kabul görmekte.
Batılı merkezler hep bu doğrultuda çalışmışlardır. Bugüne kadar Türkiye’ye tahammül etmelerinin sebeplerinden birinin Soğuk Savaş olduğun söylemiştim, diğer sebep ise Türkiye’nin Ortadoğu’da etkisiz kalmasıydı. Şimdi durum değişti ve Batılı istihbarat merkezleri oyunu açık oynuyor. Bugünden sonra birileri için Batıperestliğin hâlâ bir anlamı olacak mı? Merak ediyorum.