Kapitalist sağlık sisteminin soğuk yüzüyle binlerce hastayı morga götüren ABD, maske ve solunum cihazı krizi yaşayan “süper güç” olarak kayıtlara geçti. Askeri ve ekonomik olarak dünyanın en önemli gücü, koronavirüs salgını karşısında adeta havlu attı.
ABD, en önemli rakipleri Çin ve Rusya'dan tıbbi malzeme satın almak zorunda kaldı. Başka ülkeler arasında transfer edilen tıbbi malzemelere havalimanlarında adeta “el koydu”, bazı Avrupa ülkelerince “korsanlıkla” suçlandı. Uluslararası sistemin halen en güçlü ülkesi olarak kabul edilen Amerika Birleşik Devletleri, yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınında adeta ligden düştü.
Sağlık sistemindeki tüm defoları ortaya çıkan, büyük ekonomik gücüne rağmen ciddi bir ekonomik durgunluğa giren ve seçim yılında salgına “siyasal bölünmüş” içinde yakalanan ABD, birçok bakımdan ciddi bir sınav veriyor. Henüz sınav kağıdını teslim etmemiş olan ABD’nin koronavirüs dersini geçmesi çok zor gözüküyor. ABD’de halen yoğun bir şekilde etkisi hissedilen koronavirüs salgınının boyutlarını anlamak için Johns Hopkins Üniversitesi’nin günlük olarak açıkladığı istatistiklere bakmak yeterli olacaktır.
Salgını ciddiye almadılar
ABD, bugün itibariyle 700 bini aşan vaka ve 35 bini geçen ölü sayısıyla dünya genelinde her iki alanda da açık ara “lider” konumdadır. Bu tablonun ortaya çıkmasında elbette birçok faktör vardır, ancak bir sıralama yapılacak olursa Başkan Donald Trump’ın salgının ilk 1-1,5 ayında salgını ciddiye almaması en önemli unsurlardan biri olarak yazılır. ABD’de ilk virüs vakasının görüldüğü 21 Ocak’tan sonra uzun süre, “Biz hazırlıklıyız. Her şey kontrol altında” şeklinde mesajlar veren Trump’ın bu ay içerisinde attığı tek adım, Çin’den gelen yolculara ülkesini kapatması oldu.
10 Şubat’ta Fox News’e verdiği mülakatta, “Nisan ayında havaların ısınmasıyla virüs mucizevi bir şekilde yok olacak” açıklamasını yapan Trump, 24 Şubat’ta ABD’deki vakaların artmasına rağmen virüsün hala kontrol altında olduğunu savundu. Trump’ın salgını gerçekten ciddiye alması ancak Mart ayının ortalarında gerçekleşti.
Koronavirüsün küresel bir kriz haline geleceğinin ayak seslerinin net bir şekilde duyulmasıyla Trump, 11 Mart’tan itibaren virüse karşı ciddi bir tavır takınmaya başladı. 11 Mart’taki ulusa sesleniş konuşmasında Avrupa’dan gelen uçuşları askıya aldığını duyuran Trump, 13 Mart’ta da “ulusal acil durum” ilan ederek artık bu konunun ülkedeki en önemli kriz olduğunu kabul etti.
Ancak bu arada geçen zamanın tümünün Amerikan halkı aleyhine geçtiği son derece aşikardır. Gerek ülkeye halen devam eden sayısız uluslararası uçuş, gerek test kitlerinin olmaması sebebiyle vakaların tespit edilememesi ve gerekse eyaletlerde acil önlemlerin alınamaması, bu 2 aylık zaman kaybının en önemli başlıkları oldu. Bu zaman kaybını Trump hiçbir zaman kabul etmese ve “31 Ocak’ta ülkeyi Çin’e kapattım” dese de bugün taraflı tarafsız birçok uzman Trump yönetiminin en başta salgını yeterince ciddiye almamasının bugün ağır bedellerinin ödendiği görüşünde.
Sistem adeta çöktü
Trump yönetiminin geç harekete geçmesi ülkedeki salgını ne kadar büyüttüyse, sağlık sistemindeki inanılmaz defoların yarattığı açıklar da can kayıplarının bir diğer ana sebebi oldu. Her şeyden önce ABD’de özel bir sağlık sisteminin olduğunu vurgulamak lazım: Burada özel hastaneler ve özel sağlık sigorta şirketleri sistemi götürüyor. Devlet ise bu sistemin ancak sınırlı bir bölümünde yer alıyor.
Özünde kar yapma amacına göre işleyen bu özel şirketler, kazandıkları bölgelere göre yatırımlarını şekillendiriyorlar. Dolayısıyla gelir seviyesi daha yüksek bölgelerde daha kaliteli hastaneler, gelir seviyesi daha düşük bölgelerde ise daha niteliksiz hastaneler bulunuyor.
Bireylerin alacakları sağlık hizmetinin sahip oldukları sigorta paketine göre belirlendiği ABD’de, vasat bir sigortaya sahip olmak ya da daha kötüsü sigortasız olmak, böylesine ölümcül bir salgın atmosferinde dahi hastaneye gitmemek için yeterli bir sebep. Ortalama koronavirüs tedavisinin 30 bin dolar civarında olduğu kaydedilen ülkede milyonlarca Amerikalı için hastaneye gitmek, sonrasında çok ciddi bir fatura ile karşı karşıya kalmak anlamına geliyor.
Şu anda halen ABD yönetimi bu hastane faturalarının bir bölümünü karşılamak ve koronavirüs tedavi masraflarını azaltmak için çalışsa da kimin bu destekten ne kadar yararlanacağı konusunda belirsizlikler devam ediyor. Testi ücretsiz yapan Trump yönetiminin tedavi masrafları konusunda atacağı adımlar yüz binlerce Amerikalıyı yakından ilgilendiriyor. Böylesine “kapitalist” bir zemine inşa edilmiş olan bu sağlık sistemi içinde belli bir gelir seviyesinin altında olan ya da zaten sigortasız olan kişiler için yoğun bakım tedavisi gerektiren koronavirüs salgını ölümden beter bir duruma işaret ediyor.
Bu yapısal çarpıklığa, ülkedeki yetersiz yatak kapasitesi ve yetersiz solunum cihazı sorunu da eklenirse, neden New York gibi nüfusun çok yoğun olduğu yerlerde ölü sayılarının bu denli yüksek olduğu daha iyi anlaşılabilir. Yeri geldiğinde “dünya üzerinde her şeyin en iyisine sahip olduklarını” savunan Amerikalı yöneticiler bu salgında New York’taki sağlık çalışanlarına yeterli maske ve önlük dahi temin edemediler.
Yeterli solunum cihazı bulunamadığı için Trump ile New York Valisi Andrew Cuomo adeta birbirine girdi. Maske sorununu çözemeyen ABD, acil ihtiyacını karşılayabilmek için şu anki en önemli rakipleri sayılan Çin ve Rusya’dan tıbbi malzeme satın almak zorunda kaldı. Başka ülkeler arasında transfer edilen tıbbi malzemelere havalimanlarında adeta “el koyan” ABD, bazı Avrupa ülkelerince “korsanlıkla” suçlandı. Trump, 1950’lerden sonra ilk kez mecbur kaldığı için “Savunma Üretim Yasasını” devreye sokarak bazı firmaların maske ve solunum cihazı üretmesini mecbur kıldı.
Tüm bu okurken insanı şaşırtan maddelerin tamamı son bir ayda yaşandı ve hepsi de “dünyanın en güçlü ülkesinde” meydana geldi. ABD’nin tüm askeri ve ekonomik gücüne karşın sağlık sistemindeki tüm defoları bu salgında net bir şekilde ortaya çıktı. Bu açıkların ne şekilde tamir edilebileceği ya da bunların sürdürülebilir olup olmadığı tartışması, salgın sona erdikten sonraki en önemli başlıklardan biri olacaktır.
Türkiye ve birçok Avrupa ülkesindeki gibi daha merkezi ve tek elden yönetilen süreçler daha etkili ve hızlı sonuç veren tablolar ortaya koydu. Buna mukabil Başkan olarak Trump’a ülke genelinde birçok yetki veren, ancak yerel birçok konuda da eyalet valilerini önemli yetkilerle donatan siyasal sistem, bu salgında ABD’nin aleyhine işleyen bir duruma neden oldu
Seçim yılında olunması hasebiyle Trump ülkedeki ekonomiyi durduracak ve milyonlarca kişiyi zora sokacak tablonun tek müsebbibi olmak istemedi. Bu sebeple bazı ülke geneli tedbirleri eyalet valilerine bıraktı. Öte yandan özellikle Demokrat bazı valiler de kendi eyaletleriyle ilgili önemli tedbirleri alırken Trump’ın etkisi altında kalmak istemediler.
Bazı yardımların bazı eyaletlere yeterince gönderilmediği tartışmaları da Trump ile (daha ziyade) New York Valisi Demokrat Cuomo arasında yaşandı. Buna ilaveten ülke genelinde seyahat kısıtlayıcı düzenleme yapılmaması, sokağa çıkma yasağı getirilmemesi, maske kullanımının zorunlu hale getirilmemesi ve benzeri bazı muhtemel tedbirlerin hiçbiri ülke genelinde alınamadı.
Durumu daha iyi olan eyaletlerden başlayarak kademeli olarak ve belirli koşullar altında ekonominin normale döndürülmesini amaçlayan bu adımıyla Trump, seçime giderken ülke ekonomisini bir an önce toparlama amacını açıkça ortaya koydu. Yine de Trump, bu aşamaların hayata geçirilmesindeki kararları eyalet valilerine bırakarak kendini bir adım geri çekti. Toplamda hem etkili hem de hızlı karar almayı kısmen yavaşlatan bu siyasal işleyiş, salgının yavaşlatılması konusunda ABD’nin pek işine yaramadı.
Yönetim anlamında böyle bir pandemiye karşı hazırlıksız olduğu ortaya çıkan ABD, kurumsal anlamda da yetersiz kaldı. Kapitalist sağlık sisteminin soğuk yüzü binlerce hastayı morga götüren ABD, virüs krizi içinde ayrıca bir maske ve solunum cihazı krizi de yaşayan “süper güç” olarak kayıtlara geçti. Koronavirüs karnesindeki puanları bir kez de siz gözünüzün önünden geçirin ve bu “süper gücün” sınıfı geçip geçmediğine siz karar verin...