yeliz.coskun@aksam.com.tr
Usta tiyatrocu Nejat Uygur’un torunu olan Desen Uygur, 5 yıldır New York’ta yaşıyor. Dedesinin izinden giden güzel oyuncu, “Sanatsız bir hayat, susuz yaşamak gibi” diyor.
Desen Hanım sizi biraz tanıyabilir miyiz?
1984 yılında İstanbul’da doğdum. 7 yıl bale eğitimi aldıktan sonra Moda’ya taşınmamızla birlikte bale hayatıma son verdim. Lise bittikten sonra konservatuar sınavlarına hazırlanmaya karar verdim 6 aşamalı bir sınavdan geçtikten sonra Müjdat Gezen Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü kazandım. Soyadımdan dolayı herkese torpilli olmadığımı ispatlamam lazımdı, panik olmuştum. Ama konservatuvardan mezun olurken bölüm birinciliği ödülü aldım.
Amcalarımla aynı sahnede olmak büyük keyif
Mezun olduktan sonra Şahika Tekand Stüdyo Oyuncuklarında 2 yıl Stanislavski Metodu eğitimi aldıktan sonra amcalarım Süheyl ve Behzat Uygur başta olmak üzere usta isimlerle aile tiyatromuzda çok uzun yıllar çalıştım. Amcalarımla sahnede olmak çok büyük keyifti Türkiye’nin her yerinde turneler yaptık. Bir yandan da birçok değerli sanatçıyla televizyonda çalışma fırsatım oldu. New York’ta hâlâ çocuklarla drama derslerime devam ediyorum.
Kaç yıldır New York’tasınız? Nelerle uğraşıyorsunuz?
5 yıldır New York’tayım. Aleksey Burago’nun oyunculuk workshoplarında Stanislavski Methodu eğitimi alıyorum. Aynı zamanda projelerinde birlikte çalışıyoruz. Kendisi çok başarılı bir yönetmen. Ekiple birlikte Türkiye’de turne yapmayı çok isterim.
SANATSIZ HAYAT DÜŞÜNEMEM
Tiyatro kökenli bir aileden geliyorsunuz. Hayatınızda tiyatronun ve sanatın yeri nedir?
Hayatımın tüm alanında tiyatro yer alıyor diyebilirim. Tüm çocukluğum dedemin yanında kulislerde geçti. O kulislerin kokusu hâlâ burnuma gelir. Dedem ve babaannem makyajlarını yapar, hazırlanırken onları ve kostümlerini hayranlıkla izlerdim. Sanırım o zamandan o sahne tozunu yutuverdim. Ve hâlâ da devam ediyorum. Sanatsız bir hayat düşünemiyorum, susuz yaşamak gibi olurdu benim için.
Dedeniz Nejat Uygur’u sizden dinleyecek olsak, bize onu nasıl anlatırsınız?
Ah! Dedemi o kadar özledim ki… O bambaşka bir insandı. 5 yaşındaydım, her oyun finalinde herkes selam verirken torunlarını sahneye davet etmeye bayılırdı. Elinden tutup onunla birlikte selam verirdik. O alkış sesleri ve dedemin bana o sıcacık gülümsemesi sahnede bana çok büyülü gelirdi. Hâlâ her sahneye çıkışımda dedemin elimin tuttuğunu hissederim. Ve o enerjiyi içimde tutup ona sarılırım. Bu bana sahneye her çıkışımda şans getirir. Sahne uğurum diyelim.
YENİ PROJELERİMİZ OLACAK
New York’ta hangi oyunlarda yer aldınız? Önümüzdeki dönemde yer alacağınız projeler var mı?
New York’taki ilk oyunum Mikhail Bulgakov’un Romani olan Usta ve Margarita oldu. Oyun tabii ki İngilizce ve yönetmen oyunda benden Türkçe şarkı söylememi istedi ve söyledim. Oyuna gelen Türk arkadaşlarıma güzel sürpriz oluyordu. Çok keyifli bir projeydi. Şu an Anton Cehovun Martisini oynuyoruz. Bir sezon daha oynayıp bitirdikten sonra yeni projemiz olan Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık Romanı’nı Aleksey Burago’nun yorumuyla sahneleyeceğiz.