• $32,3705
  • 34,9744
  • 2325.57
  • 9125.61
19 Aralık 2011 Pazartesi 12:56 | Son Güncelleme:

Toplumu aile odaklı yönetmek imkansız

Toplumu aile odaklı yönetmek imkansız

Satır arası...Geçen hafta Fevziye Cengiz'in karakolda polisler tarafından dövülmesinin görüntüleriyle bir kez daha kangrene dönüşen kadına şiddet konusunu hatırladık. Olaya karışan polislerin ikisi açığa alınsa da İzmir Emniyeti'nin yaptığı 'Kadın konsomatrist' açıklaması pek çok kişinin olayı daha çok sahiplenmesine neden oldu. Ama o ne yazık ki benzer örneklerden sadece biri.

Güldünya Tören, N.Ç...ve uzayıp giden bir liste. Kimi devletten, kimi kocadan veya babadan, kimi de töreden kaynaklanan dehşet verici olaylarla gazetelerin birinci sayfalarında kendilerine yer buldular. Türkiye pek çok açıdan gelişirken, kadınlara yönelik haksız ve kötü pratikler gündemimizden neredeyse hiç düşmüyor. Bu nedenle, Türkiye'de kadının durumu ve kadına yönelik şiddet sorununu masaya yatırdık. Konuyu, kadın çalışmaları konusunda önemli araştırmalar yapan Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi'nden Prof. Dr. Serpil Sancar ile konuştum. Cinsiyet eşitliği, Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti, Türkiye siyasetinin sosyolojisi, demokrasi kültürünün cinsiyet boyutu gibi alanlarda çalışmaları olan siyaset bilimci Sancar'ın aşağıdaki tespitleri umarım ki karar vericilere ulaşır. Ve böylece kadınları sadece dayak yediklerinde, sokak ortasında kocaları/babaları/erkek kardeşleri tarafından öldürüldüklerinde veya 'Konsomatrist nasıl olsa' mantığıyla karakolda dövüldüklerinde hatırlamaktan öteye geçeceğimiz günlere geçişimiz hızlanır.

Şenay YILDIZ

Prof. Dr. Serpil Sancar 'İnsanlara aile ilişkileri içinde sorun yaşadıklarında alternatifler sunmak gerek. Aile içine kapatılan sorunlar birikiyor ve ilişkiler kangren oluyor. Kadına şiddet en gözle görülür olanı. Toplumu aileden  yönetmek artık imkansız. Erkekler de bu yükü taşıyamıyor. Aile odaklı politikaların değiştirilmesi şart' diyor

Ankara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Serpil Sancar kadının toplumdaki durumuna ilişkin olarak AKŞAM'a çarpıcı değerlendirmeler  yaptı: 

- Bugün Türkiye'de kadınların durumunu nasıl görüyorsunuz?
Türkiye'nin kadınlarla ilgili henüz aşılamamış çok ciddi çıkmazları, kara delikleri var. Mesela hala kadınlarla erkekleri aynı düzeyde okutmayı eğitmeyi beceremiyoruz. Bugün Türkiye'de ortalama kadın ilkokul mezunu. İkincisi, Türkiye'de 'toplumun temeli ailedir' görüşü çok güçlü. Bu nedenle yaşlıların bakımı, çocuk eğitimi gibi birtakım toplumsal görevler aileye atılıyor. İnsanların ihtiyaçlarına destek olacak toplumsal kurumları geliştirilmek yerine, bu işler evde bedava kadın emeği ile yapılıyor. Kadınlar bu sorumluluklarla baş etmekten dünyayı anlayıp öğrenecek bir deneyim geliştiremiyorlar.

EV KADINLARINA GÜVENCE
- Genel olarak bu iyi bir şey olarak görüyor zaten...
Tamam, olabilir ama iyi olmayan yanlarını görmüyoruz. Nedir o yönleri? Bugün aile politikası kadınların yaşamını güvence altına alan bir sistem getirmiyor. Bu sistem kadınları bir kocanın veya bir babanın bakımına, gelirine bağımlı kılıyorsa burada çok ciddi bir problem var. Ev kadını, anne güvencesiz olduğu sürece aile kurumu istikrarsız olur. Bu durum çok ciddi sorunlar yaratıyor. En görülür olanı aile içindeki mutsuzluklar, iletişimsizlikler ve şiddet. Bu nedenle aile odaklı politikaları değiştirmemiz lazım. 

- Ne kastediyorsunuz? Ne yapılmalı?
İnsanlara aile ilişkileri içinde sorun yaşadıklarında alternatifler sunmak gerek. Biz  'Senin her koşulda yaşaman gereken yer bu ailedir' dersek, insanların aile içinde çözemedikleri sorunlarla karşılaştıklarında toplumsal hastalıklar gelişiyor. Aile içine kapatılan sorunlar birikiyor ve ilişkiler kangren oluyor. Toplumu aileden yönetmek artık imkansız. Ailenin panzehiri olan, gerektiğinde devreye girebilecek çıkış yollarını geliştirmediğimiz için buradaki toplumsal çürüme devam ediyor. Böyle olunca da giderek şiddete ve birbirlerini yok saymaya dönüşen ilişkiler üretiyor toplum. O zaman, şiddeti küçüklüğünden beri öğrenmiş olan erkekler kadınları öldürüyorlar, dövüyorlar, aç ve parasız bırakıp cezalandırıyorlar.  Sadece fiziki şiddet değil, çok sayıda kadın ekonomik şiddet de görüyor. Bu koşullara büyürken maruz kalan çocuklar da insan ilişkilerinin, kadın-erkek ilişkilerinin böyle olduğunu sanıyor.

ZENGİN KOCA PARASIZ BIRAKIYOR
- Erkekler nasıl ekonomik şiddet uyguluyor?
Çok fazla ev kadınının kocasının parası var ama kendi cebinde harcayacak beş kuruş parası yok. Kadınların kredi kartları olabiliyor ama sadece kocasının izin verdiği şeyi alabiliyor.  Aile buysa eğer, çok ciddi toplumsal hastalık yaratıyoruz demektir. Başka bir yerden bakmak, yani aileyi desteklediğimiz kadar aile içi iletişimsizliğin ve şiddetin yozlaştırdığı insan kitleleriyle -bugün olduğu gibi- karşılaşmak istemiyorsak eğer insanlara çıkış yoları sunmak zorundayız. Bu sadece kadınlar için değil, erkekler için de geçerli. 

- Nasıl yani?
Erkeklerin aile içindeki sorumlulukları çok sorunlu. 'Para kazanacaksın, bu kadın ve çocukları besleyeceksin' deniyor ama bu her erkeğin yapabildiği bir şey olmuyor. Erkeklerin cinnet getirme oranı neden artıyor? İşsiz kalma riskinin, iş güvencesizliğinin arttığı bir ortamda orta ve alt sınıf erkeklerin aileyi geçindirecek para kazanma olasılığı da belirsizleşiyor veya riskler artıyor. Bu da erkekleri müthiş gergin ve psikolojik olarak sorunlu hale getiriyor.

Cumhuriyet'ten beri siyasetçilerin kadına bakışı değişmedi
- Cumhuriyet'in kuruluşunda kadınlar için iyileştirme yapmak istemişler gibi görünüyor. Ama bugünkü hale bakınca bir kırılma noktası yaşanmış mı dersiniz? 
Türkiye 20.yy başında ciddi bir 'sömürgeleştirileceğiz' korkusuna kapılıyor. Osmanlı'daki 'Avrupalılaşalım, Batılılaşalım' düşüncesi birden 'Batı'ya karşı bir güç olalım, kendimizi savunacak bir ulus olalım'a  dönüşüyor. Bu önemli bir kırılma. Osmanlı'nın dağılış sürecinde cinsiyet rejiminde şöyle bir değişiklik oluyor: 'asri kadın' değil 'milli kadın' talep edilmeye başlanıyor. Asri kadın Avrupai; milli kadın ise Türk ailesinin kurucusu, yeni nesillerinin yetiştiricisi yani kendini topluma adamış bir kadın. Cumhuriyet'in kadın devrimi denen şey 1926'da Medeni Yasa ile kadınlara aile ve evlilik içinde tanınan haklardır. 1924 Anayasası'na baktığınızda kadınlara erkeklerle eşit vatandaşlık hakkı diye bir şeyin söz konusu olmadığını görüyoruz. Orada 'Her Türk seçme ve seçilme hakkına sahiptir' diyor. Ama TBMM'de 'Bu hak kadınları kapsıyor mu?' diye sorulunca, verilen yanıt 'hayır' olmuştur. Cumhuriyet'in ilk devlet yönetim kadrolarında milli mücadeleye katılmış, dönemin toplumsal mücadelelerinde yer almış kadınlardan hiçbirini göremiyoruz. Bu önemli kadınların bir tanesi bile üst düzey devlet yönetimine layık görülmüyor. 

- Sandığımız kadar kadın meselesi üzerinde durmamışlar mı? 
Durmuşlar ama başka bir şekilde durmuşlar. Çok yüceltilmiş bir Türk annesi, Türk kadını sözü var. Kadınları eğitelim ve onlara modern Türk ailelerini kurdurtalım istiyorlar. Ama o zamanın anladığı tarzda kadınlarla erkeklerin eşitliğini sağlayalım diye bir amaç yok. 'Kadınlar aile; erkekler devlet kurar' mantığı hakim. 

- Başbakan Erdoğan'ın da üç çocuk söylemi ve evlilik cüzdanlarını kadınların eline vermesi bu anlayışla örtüşüyor değil mi? 
Bugünün hükümeti ile Cumhuriyet'in kurucu hükümetinin çok farklı olduğu düşünülür. Gerçekte de öyle. Ama 'toplumu aile odaklı düşünme' açısından baktığımızda müthiş bir süreklilik görüyorsunuz. Her zaman, kadınlar söz konusu olduğunda insan olarak kadınların haklarından değil aile içindeki görevlerinden bahsediliyor. Tabii hala bir yandan muhafazakar bir kesim kadının evden bile çıkmamasını istiyor. Ama büyük bir çoğunluk kadın iyi bir anne olsun, ama ilaveten toplumsal katkıları da önemli diye düşünüyor. Bununla beraber elitler ve karar vericiler hala 'kadınlar devlete, siyasete karışmasın, erkeklerle yarışmasın' diye bakıyor.

Evli olmasaydı sahiplenilmezdi
- Son olarak İzmir'de Fevziye Cengiz'e polis şiddetinin görüntülerini izledik. Daha sonra 'Kadın konsomatristti' açıklamasıyla tuhaf bir anlayışın da yansıdığını gördük. Karakolda bile kadına böyle davranılırsa, nerede kendilerini güvende hissedecekler?
  Mesele bu. Bekar kadının, yalnız yaşayan kadının yani aile kadını olmayan bir kadının toplum içinde kendini savunma şansı neredeyse sıfır. Bu kadın evli olduğu,  yanında kocası olduğu ve onu savunduğu için meşru oldu, mağdur oldu. Yanında kocası olmasaydı mağdur olmayacaktı. 'Bakalım acaba ne yapmış? Kim bilir ne yapıyordu da polis müdahale etmiş. Zaten yakası bağrı açık, gece eğlenceye gitmiş' gibi yorumlar yapılacaktı. Türkiye'de kadının sorunu bu. Niye kadınlar her şekilde evliliğe tutunmaya çalışıyorlar ve başka yaşam tarzı öngöremiyorlar?  Sadece evlilik kadınlara meşruiyet zemini sağlıyor. Onun dışında kalmak için çok bedel ödemek ve çok güçlü olmak lazım.

Şiddet uygulayan erkek ıslah edilmeli
- Bir de erkek sorunumuz mu var dersiniz?
Erkekler sinyal veriyor, kadınları ve birbirlerini öldürüyorlar. Mesela kadına yönelik şiddet konusunda önemli yasal düzenlemeler yaptı Türkiye son yıllarda ama hala sonuçları görme ve mağdurların yarasını sarma aşamasındayız. Kadınlara sığınma evi açalım, şiddet uygulayan erkekleri evden uzaklaştıralım, hapse atalım... Hala ağırlıkla cezalandırma düşünüyoruz. Ama şiddet uygulayan erkekleri ıslah etme nasıl olacak? Bence esas politika bu alanda olursa politika olur. Erkekler çok küçük yaşlardan itibaren kendinden güçlülerin şiddetine boyun eğmeleri gerektiğini; güçsüzlere karşı şiddet kullanabileceklerini öğreniyorlar. Bu durumlar sorunlu kişilik yapılarıyla da birleştiğinde ciddi şiddet patlamalarına dönüşüyor. 

- Sayısal olarak kadına yönelik şiddette artış var mı? Yoksa medyada daha görünür mü oldu?  
Bu konuda akademik bir şey olarak söylemek mümkün değil. Çünkü aynı ciddiyette daha önce yapılmış araştırmalar yok. Ama öngörülerimizle artışı saptayabiliyoruz. Yani, toplumsal travmalara, yeni eşitsizliklere yol açan öyle hızlı bir değişim ve köksüzleşme yaşıyoruz ki bu insanları çok korkutuyor. Kadına yönelik şiddetin artması, toplumdaki suç oranının artmasına paralel giden bir şey. Toplumda genel olarak şiddet ve suç oranı artıyor. Bu toplum köksüzleşip amaçlamadığı yaşamlara sürüklenen insanların etrafa saçtığı dehşet nedeniyle huzursuz. 

- Biraz açar mısınız, toplum neden huzursuz?
Bu toplumda aşırı güvencesizleşme, risklerle çevrelenme, köksüzleşme artıyor. İnsanların hayatlarındaki riskler ve geleceği güvenli olarak görememe artıyor. İnsanların alıştığı aşiret, köy cemaati, akrabalık bağları, hemşeri ve aile bağları zayıflıyor.  Güvenlik, kaliteli eğitim ve insani dayanışma bazı insanlar için ulaşılması güç fanteziler haline dönüşüyor. Bu sorunlara destek olacak kurumlara ihtiyaç var. Bu sorunlar aile ilişkilerindeki çok ciddi bir travmaların tedavisi gereğini bize gösteriyor. İşin içine giderek artan psikolojik ve duygusal sorunları da katarsak toplumu aileden yönetmek artık olanaksız bir şey. Erkeklerin patlama nedeni bu, erkeler kendilerine yönettirilmek istenen aileyi artık yönetemiyorlar, zaten bu zamanda yönetmeleri de imkansız.

Pergel gibi değil...
- Ali Bulaç 'Kadın Pergel gibi' başlıklı köşe yazısında 'İslam tarihinde kadın elbette çok sorun yaşamıştır ama ana karakteristiğiyle örf, kadını en azından muasır din havzalarındaki kadınlardan daha iyi korumuştur' diyor. Bu saptamayı doğrular nitelikte mi kadın çalışmalarının ortaya koyduğu bulgular?
Hayır. Nereden çıkıyor acaba İslamiyet'in olduğu yerlerde dünyanın geri kalanından daha çok kadınların korunduğunu? Korunsaydı bu kadar yaşadığı sorunları çözmede güçsüz ve dilsiz olur muydu? Bir İslam entelektüeli 'İslam coğrafyasında niye kadınlar bu kadar geri kaldılar?' diye sormalı. Bu soruyu sormuyorsa, ciddiye alınacak bir tarafı yok, erkek egemen değerleri yeniden üretiyor. Ama bu soruyu soran İslamcıların sayısı da hızla artıyor, özellikle İslamcı kadınların yeni eleştirel çıkışları çok dikkate değer. 

- Kadın için bir ayağı evde, bir ayağı her yerde bir pergel diyor....
Hakikaten tam bir fantezi. Kafasında böyle kadınlar hayal ediyor.

30 yılın bilançosu
Prof. Dr. Serpil Sancar'ın eylül ayında çıkarttığı 'Birkaç Arpa Boyu...21'inci Yüzyıl'a Girerken Türkiye'de Feminist Çalışmalar' kitabı Türkiye'deki üniversitelerde 1990'ların başından itibaren yapılan kadın çalışmalarının bir değerlendirmesi niteliğinde. Aralarında Serpil Sancar'ın da bulunduğu 33 kadın akademisyen, kitabı bu yıl 90'ıncı yaş gününü kutlayan Prof. Dr. Nermin Abadan Unat'a armağan etmişler. Unat'ın bir dönem asistanlığını yapmış olan Sancar, kitabın '30 yılın bilançosu' olduğunu söylüyor.

 

Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlayacağız
Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlayacağız

Bakan Uraloğlu tarih verdi: İki ili birbirine bağlayacağız

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı
Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Murat Kurum, BAYKAR'ı ziyaret etti: Türkiye'nin geleceğine olan inancım arttı

Diyarbakırlı Saliha Gündüz'ün Başkan Erdoğan sevgisi: O anları 24 TV'ye anlattı
Diyarbakırlı Saliha Gündüz'ün Başkan Erdoğan sevgisi: O anları 24 TV'ye anlattı

Diyarbakırlı Saliha Gündüz'ün Başkan Erdoğan sevgisi: O anları 24 TV'ye anlattı