FETÖ yapılanmasıyla ilgili yeni ipuçları ortaya çıktıkça işin rengi değişmektedir. Böylece meselenin bir ‘cemaat meselesi’ olmayıp, ‘cemaatin de bir başka meselenin içinde olduğunu’ görmek daha kolaylaşacaktır. “Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde tutuklanan, önce MİT’ten emekli istihbaratçı olduğu söylenen, arkasından CIA’in Ortadoğu merkezinin eski şefinin adamı olduğu iddia edilen Enver Altaylı’nın FETÖ örgütlenmesi dolayısıyla tutuklanması, ilginç olmanın ötesinde bir haberdir. Eski istihbaratçı, FETÖ yapılanmasının MİT’teki elemanlarını yurtdışına kaçırma faaliyeti içinde olduğu için veya şimdilik bilmediğimiz başka konularla ilgili olarak da sorgulanıyorsa bu ne biçim emekliliktir, yoksa soğuk savaş bitmemiş midir?”
Soğuk savaşın bitiği açık olduğuna göre Türkiye’deki durum neyin nesidir? Soğuk Savaş sonrası Türkiye neden soğuk savaşın kurumlarından ve onun uzantılarından, kirli ilişkilerinden neden kopamamış, bunları neden temizleyememiştir? Bu sorunun cevabı Türkiye-Batı ilişkilerinde yatmaktadır. Açıkça söylemek isterim ki, 15 Temmuz sonrası soğuk savaşın bütün kurumsal tortularının ilişkilerinin sökülüp atılması için bir büyük fırsattır.
SAĞIM SOLUM SOBE!
Soğuk savaş döneminde batı sisteminin içine giren Türkiye’nin, bütün kapılarını bu dünyanın çeşitli servislerine sonuna kadar açtığını belirtip, özellikle CIA/MAH/MİT ilişkileri bağlamında siyasi veya sivil bütün alanlarda ülkenin tamamen provokasyonlara açık hale geldiğinin altının çizmeye çalışıyorum. Ülkenin solunu düpedüz BAAS türünden bir ideolojik söylem ve militer örgütlenme biçimleriyle kendi çizgisinde eylemlerle yönlendirme imkânına sahip olan Batılı servisler, elbette ‘sağı’ kendi haline bırakmayacaklardır.
“Bırakınız CIA/ MAH/ MİT ilişkilerinin kâğıt üstünde resmi kurumsal boyutunu GLADYO gibi gayrı resmi unsurları da işin içindedir. Her biri ‘Silahlı Propaganda Birliği’ gibi çalışan 80’lerden önceki ülkede terör estiren sol örgütler, ( tıpkı bugünkü PKK/PYD, DHKPC ve benzerleri gibi) hep bu illegal yapılar tarafından ülkeyi istikrarsızlaştırmak üzere hareket ederken, muhtelif ‘sağ’ örgütlerin içinde de aynı unsurların, aynı illegal yapıların rolünü görmek zor değildir.”
1970’li yılların milliyetçi kuruluşlarına gelince, durum onlar açısından hiç de kolay değildir, çünkü onlar hedeftedir. Sistem, Türkiye kontrolden çıkmasın diye ‘askeri vesayet rejimi’ diye bilinen militarizmi ayakta tutmayı önemli bir emniyet supabı olarak görmektedir. Onlar açısından ‘demokrasi’ ciddi bir tehlikedir, bu yüzden demokratikleşmenin önünü kesmek lazımdır. Bu bakımdan ‘sağı’ da ‘sol’ gibi bir çatışma unsuru haline getirmek, sağda da simetrik bir çatışma zemini oluşturup, ‘en güvenilir kuruma’ müdahale ettirirler.
KİMİN ADAMI?
“Önce MHP’yi Kemalist çizgide bir militarist parti ve/veya BAAS türü bir siyasi anlayışa çekmek isterler. Hatta CKMP’nin Adana’da toplanan, MHP’ye dönüştüğü kongrede partiye Gamalı Haç benzeri bir amblemi öneren bir grup, yönetimi ele geçirmek üzere devreye sokulur. Onları tasfiye eden, üç hilali partinin amblemi olarak kabul eden kongreden sonra da boş durmazlar. Parti ve yan örgütlere dönemin MİT ya da sonradan GLADYO mensubu olduğu anlaşılan birçok kişinin yerleştirildiği ve bazılarının adının resmi parti yönetimi tarafından kamuoyuna duyurulduğu bilinmektedir. Ya duyurulmayan veya bilinmeyenler?”
Türkiye’yi ‘sağ-sol çatışmasına’ sürüklemek için hareket edenlerin bunda etkili olduklarını en iyi ifade eden olay, ‘aynı silahlarla sabahleyin solcuların, akşam ise sağcıların vurulduğunun’ ortaya çıkmasıdır. Aynı yapının 1990’lardan itibaren milliyetçileri, Kürt meselesi etrafında iç savaş çıkarmak üzere provokasyonlara sürüklemek istediği ise bilinen bir başka husustur.
“Dün adları milliyetçi kuruluşlar etrafında geçen, bugünkü FETÖ bağlantılı olan elemanların gerçekte kimin adamı olduğunu düşünürsünüz?”