Bugünlerde televizyonlar üniversite reklamlarından geçilmiyor; bilhassa özel üniversitelerin reklamlarında ne aranırsa bulmak mümkün görünüyor. Her halinden eski bir fabrika hangarı olduğu anlaşılan mekânı, bilgisayar marifetiyle çağdaş üniversite görüntüsüne sokmak da neredeyse bir orman yanında yeşil bir kampus manzarasına sahip kılmak da mümkün. Elbette özel üniversiteler içinde yeni kurulanlar da dâhil az sayıda kaliteli olanları, seçkin olanları ayrı tutmak gerekir.
Özel üniversitelerden bahsederken, bazılarının hemen itiraz edip ‘bunların özel üniversite değil, vakıf üniversitesi’ olduğunu söylediklerini duyar gibiyim; o zaman mesele daha önemlidir; öyleyse vakıf üniversitesiyseniz ( birçoğunuzun sadece vakıf kurumunun vergi ve benzeri istisnaları kullanmak için bu görüntüyle kurulduğunu bir tarafa bırakalım) neden sürekli kâr zarar hesabı yapmaktan başka bir şey düşünmeyen pinti bir tüccar gibi, kuruluşlarınızı kâr merkezli, öğrenciyi müşteri sayan bir yapıya dönüştürüyorsunuz; dahası hangi gelirlerinizi bu üniversiteye vakfetmiştiniz?
ÜNİVERSİTE DERSHANE DEĞİLDİR
Açık söylemek gerekirse, üniversitelerin sayısının artması, hatta bırakınız vakıf üniversitelerini, doğrudan özel yatırım olarak kurulan üniversitelerin sayılarının artması çok önemli bir gelişmedir fakat bunların eğitimle, bilimle ilgisi olmayan fırsatçı bazı adamlar tarafından bir ‘dershane mantığıyla’ kurulması uzun vadede hem ülkenin üniversite anlayışına zarar verecek sonuçlara sebep olacak hem de üniversite eğitimi aldığını zanneden gençlerin umutlarını söndürecektir.
Bu tür kuruluşların zaman içinde elenip iyilerinin ayakta kalacağını söylemek sorunu küçültmez çünkü söz konusu olan; üniversitenin, bilim anlayışının, bilgi üretim düzeninin tahrip olmasıdır. Burada gençliğin kaybedilmesi, bilim anlayışından habersiz nesillerin nitelik kaybının ülkeye maliyetini düşünmek gerekmez mi? Bu sorunun büyümesinin arkasında üniversite eğitimine talep artışını doğuran demografik gerçekler, genç nüfus artışı vardır ve bu eğilim en azından bir süre daha devam edecektir.
ÜNİVERSİTE MESLEK KURSU DEĞİLDİR
Peki, bu kuruluşların düzenlenmesi, disiplin altına alınarak nitelikli bilim kuruluşlarının sayıları artırılamaz mı? Bu konuda hukuk eğitimi ile ilgili uygulama çok öğreticidir. Söz konusu olan neredeyse ‘merdiven altı’ denilebilecek bazı kuruluşlar geçmişte hukuk fakülteleri açmışlardır. Çok düşük puanlarla bu fakültelere kaydolan öğrenciler mezun olunca avukat, hâkim, savcı olarak mesleğe başlamış olabilirler.
YÖK Başkanı Prof. Dr.Yekta Saraç çok önemli bir düzenlemeyle başta hukuk ve tıp olmak üzere fakültelerin hangi puan diliminde öğrenci alacağını belirleyerek bu konunun istismar edilmesinin önüne geçmek için ciddi bir adım atmıştır. Bunun diğer bölüm ve fakülteler için de yapılması gerekmez mi?
Elbette gerekir fakat burada öncelikle yapılması gerekenlerden biri de akademik kadro örgütlenmesidir; emekli bazı isimlerle, birkaç üniversitede birden fazla kadroda olan ya da ders veriyor görünen hocalarla açılan bölümler, fakülteler üniversite enflasyonundan başka bir netice vermeyecektir. Bugünlerde üniversite tercihini yapan öğrenciler ne yapsınlar dersiniz…