Ankara katliamından sonra cevabı en çok merak edilen, en çok sorulan soru; cinayeti işleyenin, bombaları patlatanın kim olduğudur. Bu soruya verilecek cevabın PKK, DEAŞ veya DHKPC gibi terör örgütlerinden biri olması ve bunun yanına da iki şahıs isminin ilave edilmesi neyi değiştirecektir! Adı geçen ve geçmeyen örgütlerden birinin bu işi yapan taşeron olması, bu işi şu veya bu bombacıya yaptırıyor olması meseleyi çözmeye, işin asıl sahibini bulmaya yetmeyecektir. ‘Ulaşılacak örgüt ve şahıs isimlerinden varılacak yerin Suriye ve El Muhaberat’tan öteye geçme ihtimali oldukça zayıf görünmektedir.’ Bilindiği gibi, bu yapı uzunca zamandır hem bölgesel hem de küresel servisler için oldukça kullanıma açık bir organizasyona dönüşmüş durumdadır.
Şimdiden söyleyelim; katiller ister PKK ister IŞİD isterse başka terör örgütlerine mensup olsunlar, uzanılacak yer El Muhaberat’tır. Çünkü Batılı ve Doğulu servisler kendi ülkeleri adına yapılacak işleri, verilecek mesajları bu tür yapılar içinden verecek tecrübeye sahiptirler ki, kendileri için rasyonel ve en az maliyetli olan da budur.
Terörden nereye?
Bugün Suriye meselesi sadece bu ülkeyle sınırlı kalmayarak, Ortadoğu’daki istikrarsızlığı daha ileri boyutlara taşıma eğilimlerini içinde barındıran bir mesele haline gelmiştir. IŞİD terör örgütü, ABD işgalinden sonra Irak’ta yaşananların yarattığı toplumsal travmanın içinden, böyle bir zeminden beslenen bir harekettir. Suriye’de meydana gelen sivil muhalefetin rejim tarafından devlet şiddetiyle bastırılmaya çalışılması, muhalif unsurların birlik sağlayamamaları, yeterli desteği bulamamaları, burada yaşanmakta olan iç savaşın içindeki hastalıklı, problemli ortam IŞİD’i organize edenlerin işini kolaylaştırmış, karanlık bir yapı olan IŞİD böyle bir zeminde hızla yayılma fırsatı bulmuştur.
İşin bundan sonrası, bütünüyle bölgenin yeniden nasıl şekillendirilmesi gerektiği konusunda Ortadoğu’da hesabı olan ülkelerin politikalarına ve bölgedeki unsurlarının faaliyetine kalmıştır. Başta Batı (elbette ki İsrail) olmak üzere çeşitli ülkelerin IŞİD’i muhtelif biçimlerde kullandığı anlaşılmaktadır. Açık söyleyelim IŞİD, Irak ve Suriye başta olmak üzere terör yoluyla istikrarsızlık meydana getirdikten sonra PKK/PYD/SAVAK işbirliği içindeki unsurların yayılmalarına saha açan bir misyonu yerine getirmektedir.
Kaostan fayda umanlar
IŞİD’in Türkiye’yi hedef alan birçok kanlı saldırısının asıl nedeni, Türkiye istikrarsızlaştırılmadan Ortadoğu’da istenildiği gibi at oynatılmasının kolay olamayacağı gerçeğiyle ilgilidir.
İran, ABD’nin Irak işgalinden şimdilik en karlı çıkan ülke olmuştur; mezhep üzerinden bu ülkede geniş bir yayılma imkânı bulduktan sonra, şimdi Suriye’de BAAS rejimiyle işbirliği yaparak kendisine alan yaratmak istemektedir. Bir taraftan PKK/PYD üzerinden Kuzey Irak’ta Barzani’ye saldırarak orayı da kontrol altına almaya çalışırken, aynı zamanda IŞİD’in katliamlar yaparak ele geçirdiği yerleri, uluslararası gücün hava saldırılarını da arkasına alarak işgal etme fırsatını kullanmaktadır. Bu aşamada devreye fiili olarak Rusya da katılmış bulunmaktadır.
Kısaca, Türkiye IŞİD ve PKK/PYD üzerinden terör kuşatmasına alınmak istenmektedir. Burada amacın, sadece Türkiye’nin Suriye politikası olduğunu söylemek, meselenin esasının gözden kaçırılması demektir; “çünkü 100 yıl önce çizilen Ortadoğu haritasının sürdürülemezliği karşısında bu coğrafyayı yeniden tanzim etmek isteyenler, karşılarında planlarını bozabilecek güçlü bölgesel bir yapı istemedikleri gibi, onu da mümkünse kapsayacak bir düzenleme yapmayı tercih edeceklerini göstermişlerdir.” Bunun için patlatılan bombaların, şehit cenazelerinin hedefi bir kriz yaratmak; bunu kaosa dönüştürmek, ülkeyi seçim yapamayan, siyaset kurumunu işlemeyen bir hale getirmektir.
Hâlâ katil kim diye sormaya gerek var mı?