Önce kötü haberi verelim; her olaydan sonra ‘nihayet beklenilen oluyor, özlediğimiz kriz geldi geliyor’ sonucunu çıkarmaya şartlanmış kriz kadrosunun sadık elemanları gene hayal kırıklığı yaşayacaklar. Türkiye küresel durgunluğa, en büyük dış ticaret ortağı olan Avrupa ülkelerindeki ki resesyona rağmen, ekonomide yaşanılan dalgalanmayı aşma yönünde ilerlemeye devam etmektedir.
İyi haber, ekonominin çarklarının dönmesiyle ilgilidir; dahası enflasyonda düşüş eğiliminin sürmesi ve döviz fiyatlarında sıçrama beklentilerine rağmen dövizde ve faizde düşüşün birlikte gerçekleşmiş olmasıdır. Bu arada ekonomiden sorumlu Bakan Berat Bey’e yönelik saldırılarda bir azalma olmamasına şaşmamak lazımdır; çünkü asıl hedef Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır.
TABLO DEĞİŞİRKEN
Şu hususu tekrar tekrar vurgulamak isterim ki doların fiyatı fırlayacak diyenler, cehaletlerini ne kadar sergilerlerse sergilesinler, ‘doların fiyatını’ saplantı haline getirmemek gerekir; içe kapalı döviz üretemeyen ekonomik dönemlerden sokaktaki insanların aklında kalan bu korkuyu anlayabiliriz fakat bazı iktisat yorumlarının bilinçaltına yerleşen bu takıntı üzerinden kriz senaryosu yazmaları sorunlu bir durumu işaret etmektedir.
Çünkü Türkiye’nin eski yönetimlerinin dün yapamadığı, yapmaya cesaret edemediği, ekonominin her döviz-faiz-enflasyon sarmalına girdiğinde IMF’in kapısını çaldığı günler, geride kalmıştır. O zamanlar bu ülkeye döviz ister borç, isterse yatırım olarak girsin, sadece IMF’in ‘yeşil ışığına’ bağlı olarak geliyordu.
Bugün, Türkiye altın mı petrol mü yoksa doğalgaz mı bulmuştur? Elbette hiçbiri, konu başka yerdedir; Türkiye üretim gücünü geliştirmiştir. Bugün bu ülkenin ihracat yapmayan neredeyse tek şehri kalmamışsa, ülke dünya turizm piyasasından ciddi bir oranda pay almaya başlamışsa olayı başka bir şeyle açıklamanın gereği yoktur.
ÜRETİMİN GÜCÜ
Üretim gücü denilince de elbette önce sanayi üretiminin, milli gelir içindeki, toplam ihracat içindeki, toplam yatırımlar arasındaki ve yine elbette kapasite kullanım oranlarındaki paylarının nasıl değiştiğine, cari dengenin durumuna v.s. bakmak gerekmektedir.
Açıklanan TÜİK rakamlarına göre ekonomi mevsim etkilerinden arındırılmış verilere bakınca bir önceki çeyreğe göre % 1.2 büyümüştür. Burada ekonominin doğru yolda ilerlediğinin anlaşılması açısından önemli bir gösterge büyümenin niteliğiyle ilgilidir, uzun zaman eleştirilen ‘ithalata dayalı büyüme’ gerilerde kalmıştır artık ekonomi ihracata dayalı olarak büyümektedir. İhracat, bir önceki yılın aynı dönemine göre ikinci çeyrekte %8.1 artarken, ithalatın % 16.9 azalması ciddi bir gelişmedir.
Büyümenin üretim gücüne dayanmasının en önemli kaynağı sanayideki büyümedir nitekim temmuz ayı verilerine bakıldığında hazirana göre temmuzda ciddi bir artış ortaya çıkmıştır. Sanayide görülen % 4.3’lük artışın diğer bir önemi de alt sektörlerdeki artışın mühim bir kısmının imalat sanayiindeki artışla (%4.7) birlikte yükselmesidir. Üretimdeki gelişme ekonominin karşılaştığı sorunları aşma gücünün ifadesidir.