Ortadoğu’daki ardı arkası kesilmeyen yeni çatışmalar, Suriye krizini geçtiğimiz üç küsur sene içerisinde birçok defa gölgede bıraktı. Aslında Suriye krizi herhangi bir krizin gölgesinde kalabilecek bir kriz değildi. Fakat bir tercih ortaya koyuldu ve Suriye meselesinde büyük sorumluluk taşıyan aktörler Suriye dışındaki çatışmaları bahane göstererek Suriye’yi geri plana attı. Gün geldi bahane Ukrayna oldu, gün geldi Irak oldu, gün geldi Kobani oldu.
İlginç olan taraf ise yukarıda saydığım ve Suriye’nin geri plana atılmasına bahane edilen gelişmelerin hepsi önemli derecede Suriye kriziyle alakalı gelişmelerdi. Hatta Suriye’nin merkeziliğinden bile bahsetmek mümkün. Örneğin Ukrayna’daki Rus cesareti, Suriye’deki Amerikan kararsızlığıyla doğrudan ilişkiliydi. Irak’ta Musul’un düşmesi ve IŞİD’in ilerlemesi ve son olarak Kobani’deki çatışmalar da IŞİD’i palazlandıran Suriye’deki iç savaşın doğrudan sonuçlarıydı. Tercih Suriye’ye gözlerin kapanmasından ve kanayan yaraya geçici ve “sorumluluğu üstten atıcı” metotlara başvurulmasından yana kullanıldı.
New York ve Washington’da yolcu uçaklarıyla gerçekleştirilen 11 Eylül saldırılarının kökenlerini Irak’ta ve Afganistan’da arama köktenciliğinde olan ABD, IŞİD’i en güçlü olduğu şehir olan Rakka’da bile değil 2000 civarı militanını gönderdiği Kobani’de arama yolunu seçti. Tablo 11 Eylül sonrası bitirilemeyen bir El-Kaide tehdidini de aşarak El-Kaide’nin mutasyona uğramasıyla IŞİD belasına dönüştü. IŞİD’li mutantlar Suriye’de devrimi ele geçirmeye çalıştığı gibi uluslararası toplumu hem Irak’ta hem de Suriye’de asıl sorundan, sorunların babasından uzaklaştırdılar.
Kuzey cephesi kritik
Kobani konuştuğumuz şu günlerde kuzey cephesi Suriyeli muhalifler için çok parlak görünmüyor. Uluslararası koalisyon Kobani’ye yoğunlaşıp PYD’yi masada oturacak bir aktör olarak palazlandırırken Esed rejimi özellikle Halep’e yönelik saldırılarını yoğunlaştırmış durumda. Amaç muhaliflerin kalesi ve devrimin sembol şehri Halep’i büyük ölçüde kontrol altına almak ve Halep’in kontrolünü kaybeden muhalifleri İdlip’te sıkıştırmak. Son birkaç günde kısmi bir düzelme mevcut fakat durum kritikliğini koruyor. Zaten bu iki şehrin kontrolünün kaybedilmesi Suriye’nin organik muhalefetinin kuzeyden büyük oranda silinmesi anlamına gelecek. Elimizde IŞİD ve PYD’nin kontrol ettiği sahalar kalacak. Bu durum uluslararası topluma da bir süredir gizleyemediği Esed’li çözüm arzusu için de hareket alanı sağlamış olacak. Plan odur ki kuzeyde bile alan hakimiyeti kuramayan muhalefet, Esedli çözüme ikna edilmeye çalışılacak.
Yıkıcı iç çatışmalar
Kuzey’de bir diğer sıkıntı ise Esed karşıtı gruplar arasındaki iç çatışmalar. İdlip’te Nusra Cephesi’yle Suriye Devrimciler Cephesi (SDC) arasındaki çatışmalar muhalefet için yıkıcı bir hal almış durumda. Nusra Batı’nın terörist kabul ettiği, SDC ise ABD’nin Hazm Hareketi’yle birlikte kendisine en yakın gördüğü grup. İçeriden gelen bilgiler çatışmasızlık ortamını SDC’nin bozduğu yönünde. Nusra SDC’nin saldırısı üzerine karşılık vererek önce İdlip civarında 7-8 köyü ele geçiriyor ardından İdlib’in kalbine yöneliyor. Daha da önemlisi bunda başarılı oluyor. Yansıyan haberler İdlip’in kilit yerlerinin kontolünün Nusra’ya geçtiği yönünde. Sorun da tam burada başlıyor. SDC’nin elinde ABD’den temin edilen mobil hava savunma füzeleri var veya vardı. Nusra’nın bu füzeleri ele geçirmiş olabileceği de söylentiler arasında ki bu da ABD’nin Irak’takine benzer bir kâbusunun gerçekleşmesi demek. Bu söylentilerin doğrulatılması halinde koalisyonun İdlip’e yönelik hava saldırına başlaması da kuvvetle muhtemel.
Muhalefetin sahada sıkıntılar yaşadığı ve muhalefet harici neredeyse tüm grupların palazlandığı veya palazlandırıldığı bir dönemde yeni bir Cenevre macerası başlayabilir. Cenevre’de muhalifleri masaya zayıf oturtmak uluslararası toplumun bir geleneği haline geldi. Bu yönüyle Suriye’de Esed’li bir çözüm isteyenler için Cenevre’ye bir gezi düzenlemenin tam vakti. Buna karşılık Suriye’nin gerçek dostları kendilerine “Bugün Halep için ne yaptıkları” sorusunu sormalılar…