Geçtiğimiz son on yılda radikal-ılımlı ayrımının Ortadoğu bağlamında sıkça kullanıldığına şahit olduk. Radikal-ılımlı mücadelesinde radikal kötüyü, ılımlı iyiyi temsil edegeldi. Teoride bu durumda bir yanlışlık yok. Fakat gördük ki radikal ve ılımlı kategorilerine kimlerin hangi sebepten sokulacağı oldukça keyfi bir şekilde belirlenmekte. Çoğu zaman umumun ittifak edebileceği özellikler kriter olarak alınmamakta, kategoriler siyasileştirilmekte ve karşı tarafın sindirilmesi ya da ortadan kaldırılması için araç olarak kullanılmakta.
Son olarak Libya’daki darbeyi, savaş suçlarını ve gayrimeşruluğu aklamak için Arap dünyası ve Batı’da bazı kesimlerin bu kategorilere başvurduklarını gördük. Libya’da kim radikal, kim ılımlı? İdeolojiden gidelim. Diyelim ki Libya’da en radikal grup DEAŞ. DEAŞ’la savaşmak suretiyle Libya’daki varlığına son veren güç, Ulusal Mutabakat Hükümeti yani meşru hükümetti; Hafter değil. Genel kabul gören yaklaşıma göre ikinci sırada gelen radikaller, Selefiler (Medhaliler) olarak kabul edilebilir. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin mahluku olan bu radikal yapı Libya’da Hafter’in yanında meşru hükümete karşı mücadele ediyor. Eğer radikallik ayırt etmeden şiddet kullanmak ise Libya’daki hiçbir güç Hafter’in radikalliğine yaklaşamaz. Hal böyleyken meşru hükümetle mücadeleyi radikallerle hatta teröristlerle mücadele olarak paketleyip pazarlamaya çalışan Hafter ve destekçilerine ideal bir dünyada radikal-ılımlı ayrımından ekmek çıkmaması lazım. Zira bölgedeki radikalizmin kaynağı BAE gibi ülkelerin Libya’daki yansıması olan Hafter, Libya’daki radikalizmin baş kaynağıdır.
Suriye’de de bunu sıkça gördük. DEAŞ denilen terör yapısı, rejime değil Suriyeli muhaliflere karşı savaştı. DEAŞ’a karşı savaşan muhalifler radikal; DEAŞ’la her türlü anlaşmaya giren rejim ise bazı çevrelerce ılımlı ilan edildi. Şöven, baskıcı, Stalinist, etnik temizlikçi PKK bazı Batı başkentlerine Suriye’deki ılımlılığın kalesi ilan edilirken; PKK’ya karşı savaşan gruplar yine aynı çevrelerce radikal kategorisine itildi. İran’ın Suriye’ye taşıdığı, Suriye’de sayısız katliamlara imza atan ve mezhepsel bağnazlıklarıyla ön plana çıkan gruplar dahi sıradan Suriyelilerden müteşekkil bazı muhalif gruplar kadar marjinalleştirilmedi. Rejim, PKK ve bazı devletler radikal-ılımlı kategorisini bizimle çalışanlar ve bize karşı savaşanlar olarak resmetti. Helikopterlerle varil bombası atıp, yüz binlerce insanı öldüren rejim ve müttefikleri ılımlı, ölen masum insanlar ise radikal oldu.
Uluslararası toplumun, artık bu kategorizasyonun siyasi bir yaftalama ve manivela kuvveti kazanma çabası olduğunu görmesi ve bu tür propagandaya prim vermemesi gerekiyor.