Yıllarca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul’un incisi mabed konusundaki hassasiyetinin realiteye dönüşmesi ile on yıllardır devam eden özlem son buldu. Danıştay 10. Dairesi’nin iptal kararıyla Ayasofya’nın tekrar ibadete açılmasının yasal alt yapısı hazırlandı. Bu konuda Türk toplumunda yaygın bir mutabakat da söz konusu idi, bunu ekranlara yansıyan meclis görüntülerinde gözlemledik. Türkiye egemenlik haklarını kullanarak hem Ayasofya’ya iade-i itibar yapmış oldu, hem de milletin mutabık olduğu bir talebi yerine getirmiş oldu.
Kararın öncesinde ve sonrasında gerekli-gereksiz birçok tartışma da çıktı. Fakat bu tartışmalardan çekinip, müzeye çevrilmeden önce yarım milenyum cami olarak kapılarını açmış mabedi kaderine terketmek de adil değildi. Aslında Ayasofya’ya değer verenlerin hangi dinden olursa olsun, bir mabedin müzeye çevrilmesinden rahatsızlık duyması gerekiyordu. 1000 yılı aşan tarihiyle, her vakıf senedine mabed olarak işlenen bir yapının müzeye çevrilmesi en başta yapının banilerine saygısızlıktı.
Kararın, İstanbul’un altının ve üstünün egemenlik haklarını tek başında elinde bulunduran tek merci olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kararı olduğunu hatırlatmak lazım. Türkiye’nin kararını sorgulayanların öncelikle bu gerçeklikle yüzleşmesi lazım. Mabedi 500 senelik aslına rücu ettiren Türkiye, hem egemenlik haklarını kullanmış hem de Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan bir yapıyı orijinal haline restore etmiştir. Hatta giriş ücretlerini kaldırarak, daha fazla insanın bu muhteşem yapıyla kucaklaşmasının önünü açmıştır. Aksi yönde hezeyan sergileyenler, aslında hala 567 sene önce meydana gelmiş bir fetihle hala yüzleşemeyenlerdir. İstanbul İli, Fatih İlçesi, Ayasofya Cami’ne dair tek söz söyleme merci 567 senedir Osmanlı ve mirasçısı Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Sekülerlik tartışmaları da tıpkı takvimlerini 28 Mayıs 1453’te dondurmuşların sürreal tartışmaları gibi yapay ve gerçeklikten uzak. Türkiye’de kimse Türkiye’yi bildiğini sananlar gibi sekülerlik tartışması yapmıyor. Kaldı ki Ayasofya bir sekülerlik meselesi değil, bir egemenlik ve tarihe saygı meselesidir. Kendinizi iyi hissedecekseniz siz yine de sekülerlik tartışması yapabilirsiniz tabi, bu esnada müslim-gayri müslim milyonlarca insan Ayasofya’yı ziyaret edecek, kimisi ibadet edecek, kimisi de şaheseri temaşa edecek.
Son olarak Ayasofya’nın aslına rücu kararından Batı’da cami kapatma meşruiyeti çıkaranlar acaba Batı’da yüzyıllık hiçbir caminin halihazırda kapalı ve perişan halde olmadığını mı düşünüyor? Merak edenler en çok gürültü çıkaran Yunanistan’ın kültürel-tarihi mirasa nasıl sahip çıktığına hızlıca bakabilirler. Ayasofya ile Mescid-i Aksa benzerliği kurmaya çalışanlara ise biraz tarih ve uluslararası hukuk okumayı, bir terimler sözlüğünden de egemenlik, tanınma, işgal kavramlarına bakmayı tavsiye ediyorum. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp…