Dünyada bir sürü 'üniversiteleri sıralama' çalışması var. Hatta son yıllarda Türkiye'de de yapılmaya başlandı. Yapılan çalışmalar üniversiteleri ürettiği makale, yayın, ürettiği makalelere yapılan atıf sayısı gibi konularda sıralamaya dayanıyor. ABD'de bunların yanı sıra üniversitelerin o yıl yaptıkları bilimsel toplantı ve kongreler, kurum ve kuruluşlarla yapılan ortak projeler, öğrencilerinin mezuniyet sonrası takibi, üniversitenin iş yaşamı ile bağlantıları da inceleniyor. Kısacası günümüzde üniversitelerin kapalı devre çalışan, hayattan kopuk yönleriyle değil toplumla bağlarının fazlalığı, mezunlarının ve öğrencilerinin üretime katılımı, girişimcilikteki başarıları gibi konulardaki başarıları öne çıkıyor.
Üniversite sayımız her geçen gün artıyor. 50'den 166'ya çıktı. Bir taraftan da tüm zorluklara rağmen vakıf üniversitelerinin sayısı 65'i geçti. Açılan her üniversitenin toplumsal kalkınmaya bir katkısı olacağını düşünüyorum. Bunlar iyi güzel. Ama şu birkaç soruyu da sormadan geçemeyeceğim,
1- Üniversiteler sabah 8.00'de açılıp akşam 17.00'de kapanan yerler midir? Zira hiçbir sosyal etkileşimi olmayan, bir yıl boyunca bir kez bile etkinlik yapmayan üniversiteler var.
2- Anadolu'da birçok ilde hatta başta İstanbul'da halen polis tarafından kapısı kontrol edilen, içeriye girilemeyen üniversiteler var. Peki, ama insanlar içeri giremezse nasıl faydalanacak bu üniversitenin ışığından?
3- Üniversiteler öğrencilerin ders gördüğü, hocaların dersi olunca geldiği, bitince gittiği yerler midir? MIT'de bilgisayar mühendisliği birinci sınıf öğrencileri, yıllık cirosu 11 milyar dolar olan bir yazılım yapabiliyorlarsa bu çocuklara üniversite ne vermelidir?
4- Üniversiteler bulundukları bölgelerin ekonomisi toplumsal yaşamını geliştirmek için proje üreten yerler değil midir? Acaba geçen yıl hangi üniversite bulunduğu il ile ilgili kaç tane proje yapmış varsa açıklasın.
5- Üniversiteler bazı insanların profesör, doçent, doktor gibi çeşitli unvanlar aldığı ve bu unvanları ömür boyu kullanıldığı yerler midir? Ya da bu unvanlara sığınmış insanların saklandığı yerler midir?
Bu sorular artar gider. Ama bir şeyi iyi bilmek gerekiyor ki, gelişmiş ülkelerdeki üniversite kavramı ile bizim bildiğimiz üniversite kavramı aynı değildir. Üniversiteler kabuğunu kırarken bu yeni üniversite mantığında dönüşümü yönetmek sayın YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya'ya düşüyor. Üniversitelerimiz kendi içine kapalı üretimsiz yerler mi olacak dünyaya açılan dünyaya örnek üniversiteler mi olacak?
Burada hızla yanıtlanması gereken iki soru var; birincisi üniversitelerin finansmanı halen halkın vergileriyle mi karşılanacak? Ya da yeni bir model mi getirilecek? İkincisi üniversiteler öncelikle çevresine, sonra dünyaya hangi modelle açılacak? Bu sorulara acil cevap bulunması, bundan sonraki yükseköğretim politikamızı belirleyecektir.
Sonuçta, bizde de üniversiteler var, bizde de yetişmiş binlerce bilim insanı var. Neden birkaç vakıf üniversitesi dışında (Sabancı, Koç, Bahçeşehir, Bilkent) herhangi bir üniversitemizin rektörü çıkıp, 'üniversite olarak bu yıl şu kadar sayıda proje yaptık ve bu projelerden ülkemize şu kadar katkı yaptık' demiyor. Neden rektörler çok büyük yatırımlarla kurulmuş üniversitesini üreten ve ürettiği o çok değerli bilgiyi satan kurumlar haline getirmiyor?