Ülkemizde sekiz yıllık temel zorunlu eğitimden sonra alınmış en önemli karar okulöncesi eğitimin zorunlu eğitim kapsamına alınmasıdır. Bu aslında eğitim sistemimizde unutulmuş ve ihmal edilmiş en önemli parçanın yerine konması anlamına gelir bence. Hatırlıyorum da zorunlu sekiz yıl temel eğitimi geçtiğimiz yıl çok önemli bir adım atıldığını ve eğitimimiz için çok büyük kazanımlar elde ettiğimizi ifade etmiştik. Ancak sonraları baktık ki dünya on iki yıla geçmiş ve atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmiş. En önemlisi de bir modele geçmekten çok o işin gereklerini yerine getirmek değil midir zaten?
Sekiz yıllık eğitime geçtiğimizde liselerin ilk kısmını kapatıp ilköğretime ekledik.
Eklediğimizde üniversitelerde henüz ilköğretim ile ilgili matematik ve fen bilgisi öğretmenleri yoktu. Sonradan kervanı yolda dizmeye uğraştık. Bir süre sonra baktık ki ortaokullar liselerin ilk kısımları iken daha başarılıydı oysa ilköğretimin ikinci kademesi haline geldiklerinde başarıları düştü. Neden? Çünkü öğretmen yok, derslik yetersiz, bu çocukların gelişimini anlayacak öğretmen ve kadro ilköğretimlerde maalesef yok. Sonuçta bugün eğitim sistemimizin en kötü işleyen bölümü maalesef ilköğretim ikinci kademesidir. Ancak düzeltme de yapamıyoruz, çünkü iş işten çoktan geçti. Sonra tuttuk yapılandırmacı yaklaşıma geçtik. İlköğretim öğretmenlerini eğitmedik, halen ilköğretim ikinci kademelerde eski davranışçı sistem uygulanıyor ancak yapılandırmacı yaklaşım uygulanıyormuş gibi görünüyor kâğıt üstünde.
Dünyanın gelişmiş tüm ülkelerine bakın, artık eğitimde en çok yatırımı okul öncesi eğitime yapıyorlar. %90 hatta %100'e ulaşan ülkeler var, en kötü AB ülkesinde %60, bizde bu rakam biraz karışık. Geçen yıl % 15-20 civarında idi.
Milli Eğitim Bakanlığı son derece yerinde bir karar alarak okul öncesini zorunlu hale getirdi. Ancak burada TÖDER'e ve başkanı Sayın Enver Yücel'e bu ülke teşekkür borçludur. Okul öncesi eğitim için sürekli kampanya yaparak bunu Milli Eğitim Bakanlığı'na kabul ettirmeyi başardılar. Başta Enver Yücel olmak üzere bu ülkenin eğitimcileri okul öncesi eğitimin bir topluma neler kazandırdığını biliyorlar ve kendi okullarında bu sistemi çok başarıyla uyguluyorlardı. Şimdi yıllar sonra Milli Eğitim Bakanlığına bunun önemini anlatmayı başardılar.
Şimdi ilköğretimin önüne anasınıflarını zorunlu hale getirdik. Yani artık 1+8 uyguluyoruz. Şimdilik 31 ilde yapıyoruz bunu.
İki yıl içinde 81 ilde uygulanacak. 31 il için gerekli öğretmen sayısı 17 bin. Ülkemizde vasıflı yetişmiş 17 bin anasınıfı öğretmeni maalesef yok. Peki, nasıl olacak bu iş, çözüm basit; "usta öğretici" atayalım, bunu da Danıştay iptal etti. Sonuçta zorunlu anasınıfı var öğretmen var "mış'' gibi duruyor. Eğer 81 ilde zorunlu okulöncesi eğitime geçersek sıkı durun öğretmen ihtiyacımız 80 bin, yani bize 80 bin okul öncesi öğretmeni lazım. Elde var mı?
Maalesef yok. Üniversiteler yılda 2 bin3 bin mezun veriyor. Peki, sormak lazım hangi öğretmenle geçeceksiniz zorunlu eğitime, bunu bilen de yok. Peki, madem bu kararı vermiştiniz o zaman bu yıl üniversitelerde öğrencinin istemediği bölümleri bol bol açacağınıza neden okul öncesi öğretmenlik bölümü açmadınız?
Hesaplamadınız mı yoksa aklınıza mı gelmedi?
Bizim ülkemizde birçok proje yapılır.
Son derece hızlı başlanır. Ama nedense bir süre sonra proje sahipsiz ve desteksiz kalır.
Yapılandırmacı yaklaşımı düşünün dünyanın en bilimsel ve geçerli öğretim modelini getiriyorsunuz, o kadar emek, o kadar yatırım ama uygulayacak öğretmeni eğitmeyi unutuyorsunuz. İlköğretimde sekiz yıl zorunlu eğitime geçiyorsunuz, ilköğretim matematik fen bilgisi öğretmeni yok, şimdi okul öncesini zorunlu eğitim kapsamına alıyorsunuz sınıfa sokacak öğretmen yok.
Acaba biz "mış gibi" mi yapıyoruz? Milli Eğitim Bakanlığı'nın yaptığı her projenin sonucunu ölçmesi ve kamuoyuna açıklaması lazım. Ne amaçladık ne sonuç aldık bilmemiz lazım. Değil mi?