Dün bol kırmızı plakalı bir toplantıya kaüldım. Türkiye vakıf üniversiteleri Birliği'nin İstanbul'da düzenlediği iki günlük çalıştaydan bahsediyorum. Çalıştaya Milli Eğitim Bakanımız, birçok üniversitemizin Rektörü, birçok üniversitemizin mütevelli heyet başkanları, ülkemizin alanında en değerli profesörleri ve sivil toplum örgüt temsilcileri katılmıştı. Toplantıya katılması çok gerekli olan bir kişi ortalarda yoktu, o da YÖK başkanımızdı. Neden katılmadığını bilemiyorum, ama katılması gerektiğini her konuşmacıdan ne kadar gerekli olduğunu anladım.
Çalıştayın ana teması ülkemizde yükseköğretim ve sorunları idi. Birçok konuşmacı vardı. Konuşmacı bilim insanlarının konuşmalanndan cımbızla çok değerli fikirler edindim.
Ama bugün size bu fikirlerden en ilginç olanlannı yazmak istiyorum. Ülkemizin yetiştirdiği nadide bilim insanlann Boğaziçi Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Üstün Ergüder konuşmasında, ülkemizde 25-44 yaş aralığında bulunan nüfusun, toplam nüfusa oranının 2005 yılında %10,2 olduğunu, 2025 yılında bu oranın %32,6'ya çıkacağını söyledi. Bunun anlamı daha fazla yükseköğretim talebi demek, bu konuda herkesi düşünmeye çağırdı.
Çağırırken çok özel bir şey söyledi, " bu sorunun çözümünü lütfen kutu içinde düşünmeyin" dedi. O kadar güzel ve özel bir cümle ki nereden bakarsanız bakın anlam yüklü. Bakın ne demek kutu içinde düşünmek, ne zaman bir problemle karşılaşsanız gerek hayatınızda gerek işinizde çözümü hep var olan durumu yorumlayarak bulmaya yöneliriz. İşte bu "kutu" lar bizi, sürekli sunulmuş veya kabul ettirilmiş bir kalıpta düşünmeye yöneltiyor.
Eğitim sorunlarımızı konuşurken de hep "kutular içinde düşünüyoruz ve çözüm arıyoruz. Ama unutmamalıyız ki zaten o problemin çıkmasına yol açan o kutulardır. Örneğin güncel olduğu için söyleyeyim. Son YÖK'ün açıklaması, yani yeni üniversite giriş sınavı.
Toplumdaki herkes daha bu karar çıkmadan bu konuda nasıl düşünmesi gerektiğine inandınldı. Hiç kimse konuya "kutu"nun dışına çıkarak bakamıyor. Herkes kendi fikri veya başkasının fikri olarak belirlenen kalıplardan bakıyor. İşte bütün sorun bu, değişim ve kutu dışından bakmak.
Genel oturumun son konuşmacısı Galatasaray Üniversitesinden değerli hocam Prof.
Dr. Ahmet İnsel'di. Ahmet hoca öyle bir konuşma yaptı ki salonda herkes pür dikkat kendisini dinledi. Ahmet İnsel uzun yıüar Fransa'da öğrenim görmüş ve akademisyenlik yapmış birisi. Konuşma konusu üniversitelerde denetim ve yönetimdi. Üniversitelerin bilim üreten topluma katma değer veren kurumlar olması gerektiğini söyledi, sonra da ülkemizde teneffüs zili çalan ve akşam beşte ışıklarını söndüren üniversitelerin varlığını anlattı ve bunların ülkemize katkısı olmayacağını söyledi. Ahmet hocaya katılıyorum. Defalarca bu satırlarda sizinle olaylara "kutu" dışından bakmaya çalıştım. Lütfen ülkemizin geleceği için özellikle eğitme ezberci ve birilerinin bakmamızı istediği gibi bakmayalım. Çocuklanmız ve yannlarımız için bize ezberlettirilen "KUTU"ları bir kenara atalım.
Tabii son söz bu çalıştayı düzenleyenlere, herkese sonsuz teşekkürler. Ülkemizde aslında ne kadar değerli bilim insanlannın olduğunu bize tekrar gösterdikleri için...