Dünya doludizgin uçuruma sürükleniyor. İstisnasız her ülke diken üstünde ve de saldırı altında. Artık Amerika sokakları da karışık İsrail sokakları da. Kargaşa her yerde! İngiltere’de, Fransa’da, Hollanda’da. Sadece fakir ve geri kalmış ülkelerde değil.
İlk çıktığı gün söyledim, bugün hâlâ aynı kanaatteyim. Covid-19 biyolojik bir saldırıdır. Söyledim söylemesine de şöyle bir itiraz geldi.
‘İyi de salgın ABD, İngiltere ve İsrail’i de perişan etti’.
Hal böyle olunca Covid-19’un biyolojik bir saldırı olma ihtimali ortadan kalkıyor sanılıyor.
Hayır, kalkmıyor!
Söz konusu bu ülkelerin birer ‘kötülük üretim merkezi’ olduğu hakikati üzerinden ortaya konulan ‘salgın biyolojik silahsa, bir ülke kendisini de vuracak silahı niçin üretsin’ çıkarsaması her ne kadar mantıklı gibi görünse de kazın ayağı öyle değil?
Unutmayın ki koca dünyayı üç-beş küresel çaplı devasa şirket yönetiyor. Kimi silah satıyor, kimi ilaç, kimi teknoloji, kimi para. Özetle şeytanla işbirliği yapıp servetlerine servet katıyorlar.
Mesela PKK bu küresel şirketler adına faaliyet yürütüyor.
IŞİD de, FETÖ de! Yahut diğerleri de.
Şöyle düşünün! IŞİD militanlarının sosyal medya hesapları aktif. PKK elebaşlarının da. Ama ABD Başkanı Trump’a ambargo var!
Tuhaf değil mi sizce de?
Peki, bu küresel şirketler tarafından üretilen silahların bu terör örgütlerinin elinde ne işi var?
Hafta başı bir haber dikkatimi çekti. Güvenlik güçlerimiz son zamanlardaki başarılı operasyonlarla terör örgütü PKK’nın ‘haberleşme kabiliyetine’ ağır darbe indirmiş.
Nedir bu kabiliyet?
Uluslararası menzilli telsizler, haberleşme uyduları vesaire. Sadece PKK’da yok, IŞİD’de de var bu teknolojiler. İyi de kim üretiyor bu sistemleri, belli değil mi?
Peki ya bu teröristlerin haberleştiği sosyal medya platformları? Onların da sahipleri belli değil mi?
Aynı küresel şirketler!
İstenirse savaşmaya bile gerek kalmadan bu terör örgütleri bir çırpıda durdurulabilir. Ama istenmez. Zira bugüne kadar ülkeleri bu terör örgütleri vasıtasıyla dizayn etmeye çalıştılar. Neyse, demem o ki bu küresel şirketler kötü bir ruh gibi ancak bedenlenerek kötülük yapabiliyorlar. Bugüne kadar da birtakım ülkeleri beden olarak kullanmışlardı bir çeşit Truva atı gibi. Bugün geldiğimiz noktada artık ülkelere de ihtiyaçları kalmadı. Kendilerine yeni bir dünya inşa ettiler. Malum, dijital dünya.
Bu dünyanın kapılarını da ardına kadar açıp herkese bedava evler, işyerleri, arsalar verdiler! Yanında da görülmemiş bir özgürlük bunun üzerinden de boş bir cesaret!
Yeni dünya düzeni işte tam da bu. Artık bütün kötülüğü bu dijital dünya üzerinde kurgulayıp yapacaklar. Tek korkuları güçlü ve köklü devlet sistemleri, kadim milletler, kültürler, medeniyetler.
İnşa ettikleri bu dijital dünyaya karşı tek tehdit bunlar.
O yüzdendir ki özellikle son yirmi yıldır yoğun bir şekilde ülkeleri ‘devletsizleştirme’ faaliyetleri yürütüyorlar. Birçok ülkede bunu başardılar. Milletleri ‘refaha kavuşmak’ için devletlerini yıkmaya ikna ediyorlar.
Vah ki vah!
ABD’nin haline baksanıza, dünyaya rezil oldular.
Bize de aynısını yaptılar, yapıyorlar.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik, Cumhurbaşkanı’na yönelik, bayrağa, kutsallara, değerlere, örfe-âdete yönelik saldırılara bir de bu pencereden bakın.
Ve son bir not.
Yeni dünya düzeni içerisinde ayakta kalmamızın yegâne yolu köklerimize, devletimize, bayrağımıza sahip çıkmaktan geçiyor.
Hamaset değil gerçek.