BU YAZIYI SPİKERDEN DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN
Çok şükür yapacak doğru işi bulmuş.
Mutfağa girip kısır yapmış.
Ha şöyle!
Kısır yap, mercimek köftesi yap.
Hatta kek, börek yap.
Olmadı bir akşam benim programıma gel, imam bayıldı yap.
İstersen sana bir televizyon kanalı ayarlayalım, yemek programı yap.
Tamam mı?
Anlaştık mı?
Beğenmediysen sana daha da güzel bir teklifim var.
Gel sen bir yemek kitabı yaz.
Adı da “Şükür Yemekleri” olsun.
Seninkiler de “ev hanımları onu okuyor” diye bir kampanya başlatır.
Emin ol yok satar.
‘On altı’ kestanenin hikmeti!
Sıkıldık artık.
Bıktık.
Hizmet menkıbelerinden de, kerametlerinden de usandık.
Alın size bir yenisi.
Kestane şekeri tadında.
“1966 yılında Hizmet, İzmir’de ilk defa tarihî Kestanepazarı Camii’nde M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vaizliği ve Kestanepazarı Yurdu’nda yurt müdürlüğü ile başladığı gibi, 1993 yılında da Amerika’da Pensilvanya’da Kestane bölgesi, Kestane Tepesi civarındaki Kestane Kampı’nda da bir nevi başlamış oldu.”
Cemaatin yazarı köşesini kestane meselesine ayırmış.
Ama ne ayırmak!
Uzun ve kötü bir cümlenin içine tam beş kestane sığdırmayı başarmış.
Beş!
İzmir’de kestane, Pensilvanya’da kestane.
Neyse bu kestanenin hikmeti?
Sanırım bu menkıbe bize son durağın Bursa olacağına işaret ediyor!
Kestaneleriyle ünlü Bursa.
Dahası da var.
Madem kestane bu kadar önemli, o vakit ananas sevkıyatları tez durdurulup kestane yahut kestane şekeri gönderilmeli.
Not:
Bu yazının içerisinde başlık dahil tam 16 kez kestane geçiyor. Acaba bu 16’nın hikmeti ne ola?
Kedicik meselesi
Haydaaa!
Bir bu eksikti.
Bülent Arınç, Adnan Oktar cemaatini hedef aldı.
Nur topu gibi yeni bir cemaat meselemiz oldu.
Peşinen söyleyeyim; bu kedicik, medicik işleri bana da ters.
Lakin özgül ağırlığıma yakıştıramadığım için pek girmiyorum meseleye.
Zira azıcık ağzınızı açsanız maazallah bin pişman ediyorlar.
Hadi itiraf edeyim, korkuyorum.
Kedileri de onun olsun, kıllıları da.
Bülent Bey’e de tavsiyem, polemiğe girmesin.
Kamuoyu verdiği mesajı almıştır.
Leman Sam suç işledi!
Leman Sam, "Kim ne isterse onu yapsın ben hacca ve umreye gitmem, Araplara para vermek istemiyorum" demiş.
Sam’ın bu sözleri yanlış anlaşıldı; hac ibadetine yahut Müslümanlara yönelik bir hakaret olarak değerlendirildi.
Oysa Sam, “gerçekten isteyerek inandıkları için gidenlere saygım sonsuz” diye en başta belirtmiş.
Burada asıl sorun Sam’ın faşist yaklaşımı.
“Araplara para vermek istemiyormuş”!
Bak sen.
Niye ki?
Bu bir nefret dilidir.
Ayıptır.
Şayet bir başka vesileyle “Ermenistan’a gitmem, Ermenilere para vermek istemiyorum” diye bir cümle kursaydı, yine aynı ayıbı yapmış olurdu.
Ve son bir not.
Leman Sam bir kitap yazmış.