Geçen hafta Sinan Çetin'in 'krallığı'nda karşılaştım Teoman'la...
Çok kilo vermiş diye düşündüm ona da söyledim...
Yorum yapmadı...
Yüzünde uzun bir dünya turuna çıkmaya hazırlanan ama bu seyahatten de pek heyecanlanmayan genç bir adam ifadesi vardı.
'Sinan'la klip çekeceğiz... Sanki hala böyle bir iş varmış, her şey yolundaymış ve yaptıklarımız yerini, kıymetini bulacakmış gibi...' deyiverdi...
'Hepimiz öyle yapıyoruz hayatım' dedim.. Hiçbir sorun yokmuş, her şey yolundaymış gibi devam ediyoruz işlerimizi yapmaya...
Yalan yok...
Aslında zifiri karanlığın tam ortasında oturuyoruz...
Biraz sohbet ettik.
Birtakım 'gündem insanlarını' çekiştirdik!
Sonra gitti... Sırtına taktığı çantasıyla uzaklaştı aramızdan...
Bilemedim mesleki bir son da olduğunu... Bilemedim açıklama yapmak üzere olduğunu...
Bilseydim karşı çıkar, sonuna kadar tartışırdım, ikna da edemezdim büyük ihtimalle ama çalışırdım!
Çünkü Teoman'ınki müthiş bencil bir kaçış; hepimiz vasatın içinde varlığımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Buna mecburuz.
Kaçmaya, artık oynamıyorum demeye hakkımız yok... Mızıkçılık için zaman uygun zaman da değil keza!
Son ana kadar, son kale kalana kadar herkes kendi mecrasını daha iyi, daha kaliteli, daha yüksek hale getirmeye çabalamak zorunda! Sırf arkadan gelen nesil için dahi olsa!
'Teoman bile yapamadı biz nasıl yapalım' diyecek gençlerin umutlarına iyice balta vurmaya hakkı yok...
***
Diğer taraftan ise kaçmak en doğal hakkı; çünkü Teoman mutlaka kendini farklı görüyordur, öyledir de... Aynı parantez içinde yer aldığı isimlere, yapılan işlere, kısıtlanan hayatlara, kazananlara, önemsenenlere kızıyordur... Beslenemiyordur...
Bıkmıştır...
Yorulmuştur...
Çabaları anlamını yitirmiştir...
Bu duruma bizlerin de katkısı olmuştur!
Onu anlayamamışızdır ama yorumlamışızdır...
Seni anlamayan kafalarca yorumlanmak nasıl bir şeydir bilir misiniz? İnsanı nasıl da aşağı çeker, nasıl da öfkelendirir...
Amy Winehouse'u bile anlamış, kabullenmiş ama bizim olan Teoman'ı yerle bir
etmişizdir.
Rockçu adama uslu çocuk olma baskısı yapmışızdır!
Yaramaz olmaya, haylazlığa, bizim gibi olmamaya izin vermemişizdir...
Yaşam tarzını biz belirlemek iste-
mişizdir.
Kendi değer yargılarımızla mahkum etmişizdir onu, defalarca...
Sonuçta da 'kazanan' biz olmuş, bir yeteneği daha kaybetmişizdir!...
Şirin Sever'i ayakta alkışlayalım!
Sabah gazetesinin Günaydın eki, Hürriyet gazetesinin Kelebek ekinin ezeli rakibidir.
Oldukça renkli magazin haberlerine ve yorumlarına yer verir...
Ama çoğu zaman Kelebek'te olmayan, yeni, atlatma bir 'şey' sunamaz okurlara...
Günaydın Şirin Sever'in, Kelebek Selim Akçin'in yönetimindedir...
Yıllara dayanan bu tek taraflı rekabetin sonunda Günaydın İzzet Çapa'ya röportajlar yaptırmaya başladı.
Ajda Pekkan'ın 'yasak aşk'ının ilk sinyallerini ver-
diği...
Bülent Ersoy'u günlerdir dillerden ve manşetlerden düşürmeyen o röportajlardan bahsediyoruz...
Özetle Günaydın sonunda Kelebek'e tur bindirmeye başlamıştı...
Hem kendi hem diğer gazetelerin yazarları Çapa'nın röportajlarını yazdılar günlerce...
İnsan ister istemez 'yönetimin' bu durumdan çok mutlu olduğunu tahmin ediyor...
Oysa Günaydın İzzet Çapa ile yollarını ayırmış.
Sebebi de Bülent Ersoy röportajlarının fotoğraflarında İzzet Çapa'nın mekanının görünüyor olmasıymış...
Kadrolu elemanlarının getiremediği işleri getiren İzzet Çapa'ya 'yol vermiş'ler anlayacağınız...
Bravo Şirin Sever, seninki de büyük bir başarı!