Uzun, çok uzun bir aradan sonra ilk defa vapurdayım. Adaya gidiyorum, Burgaz'a...
Çocukluk anılarımın adasına...
İskeleden vapura atlarken telefonum çalmış yine tatsız bir haberle canım sıkılmış.
Vapurların köpürttüğü denize bakarken içimde baskın bir umutsuzluk hissediyorum.
***
28'i çocuk, 3'ü bebek 61 kişi; zulümden, ölümden kaçarken sığındıkları 'insan kaçakçılarının' teknesi batınca boğuldu.
Afyonkarahisar'da 25 asker ne idüğü belirsiz bir sebeple patlayan cephanelikte boğuldu. Üstelik gencecik, pırıl pırıldılar. 17'si ise henüz 3 günlük askerdi.
Ergenekon davasında tutuklu yargılanan Yarbay Mustafa Dönmez, Silivri Cezaevi'nden zar zor cenazesine yetiştiği gencecik oğlunun mezarında boğuldu.
Silah zoruyla defalarca 'enişte' tecavüzüne uğrayan, sonunda cinayet işleyen Nevin, 'O çocuğu doğuracaksın' kararının altında boğuldu.
Davanın elle tutulur tek bir dayanağı olmamasına, TÜBİTAK'tan gelen rapora rağmen 'kuvvetli suç şüphesinin devam ettiği' gerekçesiyle, şüpheyi sanık lehine kullanmayarak Odatv Davası'nda tutukluluklarının devamına karar veren 'mahkeme'; Soner Yalçın'ı, Barış Pehlivan'ı ve Barış Terkoğlu'nu haksızlığa boğdu.
Siz ne hissettiniz bilemem ama ben şu birkaç gün içinde defalarca boğuldum.
***
Kokuyla anımsanan geçmiş derinden etkiler beni.
Burgaz'a ayak bastığım an adanın fırınından sızan, henüz pişmiş ekmeğin kokusu çocukluğuma götürdü beni.
Tüm umutsuzluklarım çıktı gitti içimden.
Çocukluğumun dondurmacısı Sinem, hemen iskelenin karşısındaki yerinde duruyordu.
Yemek masasında bekleniyor olmayı umursamadan daldım içeri.
Her zamankinden, iki top karamelli dondurmayı alıp çıktım. 'Kahveliyi de denemek ister misiniz?' sorusunu cevaplamadım bile.
Peşinde olduğum; tanıdık, bildik, huzuru ve masumiyeti hatırlatan tatlardı sadece.
Elimde dondurmayla bindim faytona.
Atların kokusu, faytoncunun ağzıyla çıkarttığı 'komut' sesleri geçmişi daha da gerçek kılmıştı şimdi.
Eskiden ıssız olan, kuytuda kalan alanların bile istilaya uğradığını, bina yığını haline geldiğini görmek üzdü beni.
Ama koku etkisi altına almıştı bir kere.
Hiçbir dert olanca gerçekliğiyle de dikilse karşıma uzun süre duramıyordu zihnimde.
***
Sahile uzun bir masa kurulmuş, her renkten insanın toplandığı bir yemeğe davetliyim.
Çoğuyla ilk defa tanışıyorum.
Riskli bir buluşma. Bunaldığın an kaçma ihtimalin yok. İlk vapur üç saat sonra.
Her renk dedim ya, hafife almayın bu sözümü. Farklı görüşler, heyecanlar ve hedeflerle bezenmiş, oldukça iddialı bireylerin bir araya gelmesi çoğu zaman gerginliklerle sonuçlanır.
Klişe bir anlatımda olsa, gerçekten 'zamanın nasıl geçtiğini anlamadım'...
Ara ara fikir ayrılıklarından sebep, tartışmalar da yaşandı ama hepsi karşılıklı tebessümlerle sonlandı.
Adını Burgaz'ın eski adı Antigone'dan alan restoranda 'Artık gidin' demek için ışıkları söndürseler de kimse bizi yerimizden kaldıramadı.
Karanlıkta türküler söylendi.
Çoğu zaman gözyaşları akmadan, doldukları yerde kaldı.
O an dedim ki kendi kendime: Nefes aldığın sürece umut bitmiyor.
Karanlığa gömülmek, her şey bitti demek ne insanın kendisine ne de uğruna emek verdiği 'davalara' fayda sağlıyor. Umudu tüketmek insanın kendisine yaptığı büyük bir haksızlık oluyor.
Evet, tatsız deneyimler yaşıyoruz, belki daha acı günler de göreceğiz ama umutla devam edeceğiz yola.
Çünkü daha yapılacak çok işimiz, haklılığını savunacağımız çok davamız, daha iyi ve yaşanır hale gelmesi için elimizden geleni yapacağımız bir dünya var.
***
Birkaç cumartesidir canınızı sıkıyorum hatta bazen ağlatıyorum sizi.
Ama umutsuzluğun bizi içine çekmesine, öğütmesine, elimizi kolumuzu bağlamasına izin yok.
Acı gerçeklerin karşısında umutla duracağız.
Bitti, gitti demeyeceğiz.
Başka yaşam alanları aramaya koyulmayacağız.
Sonuna kadar, umutla ve sağlam duracağız.
Her gün yeni bir gün, bunu unutmayacağız.
Ve başkasının başına gelen haksızlıklarda da ses çıkartacağız, el vereceğiz.
Haksızlığa uğrayanı, düşeni, güçsüzü terk etmeyeceğiz!
LÜTFEN YAPMAYIN!
BURGAZADA'da canımı sıkan bir bilgi edindim.
Fayton turunda, adanın yanmış yerlerini görmek içimi acıttı.
Faytoncuyla yangınlar hakkında konuşurken öğrendim ki, adanın tek yeşil kalmış, ormanlık alanını ağaçları keserek mezarlık yapıyorlarmış.
Ahali ayaklanmış.
Koca çam ağaçlarını kesen görevlilere engel olunmuş.
Yazışmalar, itirazlar başlamış.
Pazartesi günü bir heyet gelecekmiş.
Nihai karar o heyetin raporuna göre verilecekmiş.
Siz şimdi, 'Mezarlık da lazım ama' diyeceksiniz. Ben de 'Elbette lazım ama kurak, yanmış, yeşilsiz alanlar dururken adanın tek ağaçlıklı bölgesini mezarlığa çevirmek de ne demek?' diyeceğim.
Çoğu zaman iyi bir şeyler yapılmaya çalışırken öyle yanlış, öyle saçma kararlar alınıyor ki vatandaş niyetten şüphe eder hale geliyor.
Zaten adalarda çirkin yapılaşma hızla devam ediyor bari az da olsa elde kalan doğaya, ağaçlara kıymayın. Lütfen göz göre göre yapmayın bunu!