Her fırsatta ağabeyi para ve kıyafet götürüyordu. Ancak 9 Ekim'de "Kardeşin burada yok, pencereden atladı ve kaçtı" dediler.
O gün bugün oğlumu aradım.
Gelir diye kapıyı, bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti çocuğum gelmedi. Evin boyasına bile el sürdürtmedim, oğlum gelir de evimizi tanıyamaz diye korktum.
Gelmedi.
Ana yüreği, evladının 'gittiğini' hisseder, hissettim elbet ama 'acaba' mı dedim, kaçtı yalanına da inanmak istedim.
Ama hep bildim, yaşasa beni habersiz bırakmazdı, bildim...
***
Aynı kaderi paylaştığım yüzlerce anayla el ele verdim. Hepsinin evladı kayıp, hepsi acı içinde, hepsi en az benim kadar uykusuz.
Medya beni 'simge' yaptı. Cumartesi Anneleri'nin, gözaltında kaybedilmiş evlatların analarının simgesi.
İyi etti de bir faydası oldu mu, ona siz karar verin...
***
Yıllar boyunca "Çocuğum öldü ise cenazesini verin" dedim. Kimse de adam yerine koyup cevap vermedi...
Sonra, yıllar sonra 'darbelerle hesaplaşıyoruz' dediler. Umutlandım, sonunda akıbeti ortaya çıkacak, oğlumu 'yok edenler' yargılanacak dedim...
Israrla 'Firar etti' denen Cemil'imin 8 Ekim'de işkence edilerek öldürülmüş ve kamu görevlilerince kaçtı süsü verilmiş olduğu 'resmen' kabul edilmişti...
Sonra şu meşhur 'Başbakan'la görüşme' meselesi yaşandı.. 'Evladını bulacağım' dedi, bana söz verdi...
***
12 Eylül yargılamaları için ambulansla Ankara'ya gittim. 105 yaşındaydım, bedenim zorluyordu artık beni. Kenan Evren'e hesaplaşmaya, davanın takipçisi olmaya yeminliydim.
O sağlık sorunları nedeniyle gelememişti ama ben oradaydım işte, oğlumun hesabını sormak için dimdik duruyordum!
Diğer anaların aksine davanın müştekisi olmam kabul edildi.
Oysa hepsi en az benim kadar mağdur, en az benim kadar haklıydı...
***
Olumlu gelişmelerin arkası iplik söküğü gibi geldi. İtirafçılar ortaya çıkıyor, gazetelere oğlumun nasıl öldürüldüğünü anlatıyordu.
İnandım, 'katiller mutlaka yargılanacak' dedim. Nerede ve kimler tarafından öldürüldüğü biliniyordu ama sorumluları bir türlü yargılanmıyordu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdum. Avrupalılar bana 'aktivist anne' dediler. Oysa ben ne bilirim, tek derdim oğlumun mezarını bulmak, tek hayalim onun yanına yatmaktı... Sonum geliyordu, farkındaydım...
Poşet elimde kapıda oturmuşum, başımı vermişim taşların üstüne, evladımın kemiklerini bekliyorum.
***
Şimdi soruyorum hani mezarı? Hani toprağı? Niye bana söz verdiler, niye getirmediler? Şimdi yukarıdan izliyorum, büyük bir kalabalık benim için ağlıyor oysa nice analar evlatlarını ararken öldü, gözü açık gitti.
Ne ilk oldum ne son olacağım. Bana değil, Cemil'e değil tüm analara tüm evlatlara ağlayın.
Benim vasiyetimi yerine getirmediniz bari diğer analara mezarları başında evlatlarına bir dua etmeden ölmeyi reva görmeyin!
***
Bugün herkes 33 yıl evladının cesedi peşinde harap olmuş bir ana için ağlıyor. Son nefesine kadar mücadele eden, devletin mağduru Berfo Ana için.
İstedim ki onun dili olayım, onun dilinden anlatayım... Belki anlamanıza faydası olur, belki bundan sonra mücadelesi devam edecek olan diğer annelerin yanında olursunuz...