Perşembe günü Fazıl Say, 'Dini değerleri aşağılama' suçlamasıyla hakim karşısına çıktı.
Çağlayan'daki adliyenin önü kalabalıktı. Say'ın hayranları, sanatçılar, aydınlar ve gazeteciler destek vermek için gelmişti.
Yabancı basının ilgisi de yoğundu.
Dünyaca ünlü bir piyanist 'ifade özgürlüğü' tartışmalarıyla yargılanacaktı ve sadece 15 kişinin izleyebileceği 'en küçük' duruşma salonlardan biri tahsis edilmişti.
Koridorlar hınca hınç dolu, güvenlik görevlileri 'kimseyi alma' talimatını uygulayabilmek için sıkıntılı anlar yaşıyordu.
Fazıl Say ortalarda yoktu.
Uzun tartışmalar sonucu, sinir harbinden çıkıp koşarak duruşma salonuna kapağı attım.
Mahkeme heyeti yerine oturmuş, taraflar karşılıklı kürsülerine yerleşmiş, izleyiciler banklarda yerini almıştı.
İçeriye çok az sayıda gazeteci alınmıştı.
Salonun ortasında, kamburu belirginleşmiş, yüzünden tedirginlik ve gerginlik akan Fazıl Say ayakta duruyordu.
Düşünceleri yüzünden 'hesap vermeyi' bekliyordu.
O anın görüntüsü belleğime kazındı.
Benim için duruşma orada başlamış ve bitmişti.
Keşke fotoğraf çekebilme imkanı olsaydı, üzerine tek bir satır yazmadan 'o anın' neler hissettirdiği, neler düşündürdüğünü anlamanız için sadece o kareyi yayınlardım.
***
Fazıl Say'ı savunan avukatlar arasında Çağdaş Hukukçular Derneği üyeleriyle beraber Eşber Yağmurdereli de vardı.
'Düşünce'nin 'ifade'nin yargılandığı bir davaya 'sahip çıkmış'lardı.
Davacı tarafın kürsüsü notlarla, köşe yazılarıyla, mahkeme heyetine sunmak için hazırlanmış metinlerle doluydu. Murat Bardakçı'nın Fazıl Say'ın 'Ömer Hayyam tweetleri' üzerine yazdığı köşe yazıları en önde duruyordu.
Duruşma gergin başladı.
Fazıl Say'dan şikayetçi olan 3 kişi vardı. Biri Ali Emre Bukağlı. Kendisi Adnan Hoca lakabıyla tanınan Adnan Oktar'a yakın bir isim.
İlk söz ona verildi.
'Cenabı hak ve mahkeme heyetinden af dileyerek' Fazıl Say'ın davaya konu olan tweetlerini tekrar tekrar okudu.
'Hakim bey, Google'a girdiğinizde Fazıl Say'ın adını yazmanız bu hakaretlere ulaşmanıza yeterli oluyor' dedi.
Fazıl Say; 'Google'a adımı yazdığınızda karşınıza sadece bu bilgiler mi çıktı, başka bir bilgiye rastlayamadınız mı?' diye söze girdi. İzleyiciler güldü.
Bukağlı; 'Mahkemenin kapalı oturum kararı almasını talep ediyorum. Fazıl Say yazdığı tweetlerle kamu barışını bozma arzusundadır. Bugün adliyenin kapısında toplanan kalabalık bile bu düşmanlığın ispatıdır. Bu şekilde sağlıklı bir yargılama yapılamaz. Duruşmalara izleyici kabul edilmesin' dedi. Talep ret edildi.
***
Müşteki avukatlarından Ayfer Bayar, savunmasına; 'Hakim bey sizin de gördüğünüz üzere Fazıl Say'ın duruşunda sevgi ve saygı yoktur' diye başladı. Salonda fısıltılar yükseldi. Fazıl Say'ın avukatları itiraz etti, gerginlik arttı.
Ve bu 'gergin hava'nın hakim olduğu duruşma eksikliklerin giderilmesi, taleplerin incelenmesi için ertelendi.
Dünyaca ünlü bir sanatçımızı parmağıyla göstererek sevgi ve saygıdan bahseden avukat hanımla sohbet etmeyi çok isterdim.
Böyle bir girişimde bulunmadım.
Ama olur da bir gün bir araya gelirsek, kendisini sanatçıların kişilikleri, davranış modelleri, düşünce ve inanç mekanizmalarını sorgulama ihtiyacına iten nedeni sormak isterim.
Ve hayatında hiç Fazıl Say'ı dinleyip dinlemediğini...
Çünkü bir müzisyeni, bir sanatçıyı, parmakları sadece enstrümanlara, kulağı sadece melodilere 'alışık' birini nasıl tanımladığını anlamak isterim.
Peki bunları yazanlara ne olacak
FAZIL Say, açılan bu davayla hedef gösterilmektedir. Bunun tartışılacak hiçbir yanı yoktur.
Yaşadığımız ülke çok yakın tarihinde davalarla hedef gösterilen sonra da zavallı bir tetikçinin üzerine yıkılan cinayetlere aşinadır.
Bizlerin görevi Fazıl Say nezdinde ifade özgürlüklerinin 'hedefe yerleştirme' sebebi haline getirilmesine izin vermemektir.
İfadenin hangi ölçüde veya hangi konularda özgür olacağına, hiçbir mercii ve hiçbir insan karar veremez.
Davaya konu olan twitter'da Fazıl Say için büyük bir 'hakaret kampanyası' başlatılmıştı.
İçlerinde 'twitter azılısı' Şamil Tayyar'ın da bulunduğu yüzlerce yetişkin insan, Fazıl Say'a küfür ediyordu.
Bazılarını yayınlamak isterim, elbette buzlamak suretiyle!
Ve sormak isterim:
Peki ama bu adamları kim yargılayacak? Fazıl Say tüm bu 'hakaretçilerden' tek tek şikayetçi mi olacak? Yoksa defalarca yaşadığımız utançlardan ders alıp sanatçılarımızı, aydınlarımızı koruyup, gözü dönmüşlerin ortasına fırlatıp atmaktan vaz mı geçeceğiz?
Say'a düşen savunmasını yüksek sesle yapmaktır!
FAZIL Say duruşma salonuna kimse görmeden 'arka kapıdan' girdi ve yine 'arka kapıdan' çıktı.
Oysa ana kapıda ona destek vermek için gelmiş yüzlerce insan beklemekteydi.
Duruşmada savunma metnini okumadı.
Yazılı olarak sundu.
Say çok gergindi.
Kendisinin ifade özgürlüğünü savunmak için gönüllü olarak davaya katılan avukatların duruşma esnasındaki çıkışlarına tahammül edemiyordu.
Avukatlarını duruşma salonunda, herkesin önünde 'Fazla atak yapıyorsunuz. Sakin olun yoksa sizi dışarı çıkartırım' diye azarladı. Fazıl Say istediğini düşünmekte ve bu düşündüklerini sadece kendisini takip etmeyi tercih edenlerle twitter hesabı üzerinden paylaşmakta özgürdü. Ancak bir düşünceyi ortaya koyuyor ve bu yüzden yargılanıyorsa duruşunu da ona göre belirlemeliydi.
Ülke 'tehlikeli' kimliğini bugün edinmedi. Yazdıkları yüzünden tehlikede olduğunu düşünüyor ve endişeleniyorsa şayet en baştan yazmamalıydı.
İnançları ve düşünceleri sadece Fazıl Say'ı bağlar. İnançları ve düşünceleri mahkeme salonlarında yargılanıyorsa, ülke bu haldeyse Fazıl Say'a düşen savunmasını yüksek sesle yapmaktır.
Ve boynu dik, başı yukarda o adliyenin 'ana kapısından' çıkıp gitmelidir.
Bazı davalar vardır sonucundan çıkan hüküm her ne olursa olsun onurumuz, gururumuz ve cesaretimizle karşılarız!
İşte bu dava da onlardan biridir...