İstanbul'da New York 'piyasa'sının en önemli taşlarından biri olan Cipriani açılmış.
E gittik tabii.
Biz deneyimimizin sonucundan bazı dersler aldık, gitmeden önce sizi uyarmak, hata yapmanızı önlemek istedim...
-Ortam çok aydınlık. Bir hastanenin acil servisi kadar aydınlık. O yüzden kıyafetinizin, makyajınızın en ufak detayına kadar özen göstermenizi öneririm.
-Herkes orda. Kim mi herkes? Dergilerde, gazetelerde gördüğünüz tüm 'sosyetik' tipler.
-Bellinileri ile meşhur bir mekan Cipriani. Yani şampanya ile şeftalili bir karışım. Mutlaka içmelisiniz, zaten yemek öncesi barda herkes Bellini içiyor.
-Aman kıyafet konusunu da çok abartmayın. Sonuçta Papermoon ayarında bir lokanta burası. Nişan, nikah hatta düğün kostümüyle gitmeyin ki gelenler var. Gözlerimle gördüm.
Adı Cipriani de olsa, çalışanlarının çoğu ecnebi de olsa, sonuçta Levent Çarşı'nın içinde olduğunuzu, kapıdan çıkar çıkmaz 'gerçek hayat'a dönmek zorunda kalacağınızı unutmayın...
-Cipriani'ye gitmeden mutlaka İngilizce'nizi geliştirin hatta mümkünse İtalyanca'dan da 'elzem' kelimeler ezberleyin. Çünkü menüler İngilizce. Ve size önerilerde bulunan servis elemanları İtalyan. Elbette İngilizce konuşuyorlar ama 'o gürültüde ne kadar anladın ' diye sorarsanız, ben tavsiye edilen yemeğin ne olduğunu anlayamadığım için kendi tercihimi yedim. Kız kardeşim tavsiye edileni, adını ve ne olduğunu anlamadan sipariş etti.
-Bu arada yanınıza mutlaka numaralı gözlüğünüzü de alın. Çünkü İngilizce menüler minicik puntolarla yazılmış. Okumakta zorlanabilirsiniz.
-Yemekler lezzetli. Şikayet edecek bir şey yok. Ama 'hayatımda yediğim en iyi...' de denemez.
-Yemekten sonra asla bir 'hazmedici' sipariş etmemenizi öneririm. Ben lemon cello içtim. Yemeğimden fazla para ödedim.
-Hesap konusu en ilginci... Cipriani olağanüstü pahalı. Orada yemek yemek adeta malvarlığı veya sosyal statü beyanı gibi kabul edilebilir. O pahalılığa rağmen hınca hınç dolu, masana ancak 40 dakika bekledikten sonra oturabiliyorsun.
-Papermoon'un tüm müşterisini 'çalmış'... Hatta öyle ki; hayatım boyunca Papermoon'un dışında bir yerde görmediğim Şeref Has bile oradaydı.
Neyse... Bu pahalılıkla ne kadar böyle gider bilemem ama siz sadece bir şişe şarap ve ana yemekle yetinin. Yine çok yüksek ama kaldırılabilir bir hesap ödersiniz.
Köse yazarlarının son durumu
Bİr gün medyadan arkadaşlarla sohbet ediyoruz, konu; köşe yazarlarının okur üzerindeki etkisi ve etkisizliği. Mesela Fehmi Koru örneği. Koru, neredeyse bir aydır yazı yazmıyor ama kimse farkında değil...
Oysa kemik bir okuru, onu okumadan yapamayanlar vardı... Ya da ben öyle sanıyordum. Neyse... Konumuz Fehmi Koru değil. Ertuğrul Özkök yayın yönetmenliği görevinden ayrılırken 'biter' gözüyle bakılıyordu adam küllerinden doğdu. Bir zamanların fenomeni Selahattin Duman'ı hatırlayan kalmadı... Emin Çölaşan'ın Sözcü gazetesiyle anlaştığını duyduğumuzda hepimiz burun kıvırdık, oysa o 'bir yazar bir gazeteyi nasıl var eder' konusunun resimli örneği oldu... Örnekler çok. Ben de oturdum değişik
mesleklerden, değişik sınıflardan insanları denek alarak anket yaptım. Anket dediysem kendi çapında bir anket tabii... İçine internet okunurluklarını ve şahsi görüşlerimi de kattım... Hangi köşe yazarı ne durumda, hangisi okunuyor, kim düştü, kim yerini korudu ona bakmak istedim... Buyurun ortaya çıkan sonuçlara beraber bakalım...
Düşenler
-Selahattin Duman
-Murat Belge
-Haşmet Babaoğlu
-Ali Bulaç
-Mehmet Barlas
-Reha Muhtar
Yıldızı parlayanlar
-Akif Beki
-Orhan Bursalı
-Yıldıray Oğur
-Ahmet Kekeç
-Kadri Gürsel
Yerini koruyanlar
-Hıncal Uluç
-Yılmaz Özdil
-Ahmet Hakan
-Sedat Ergin
-Oray Eğin
-Sabahattin Önkibar
Küllerinden doğanlar
-Ertuğrul Özkök
-Ruhat Mengi
-Mehmet Y. Yılmaz
-Emin Çölaşan
-Mine Kırıkkanat
-Melih Aşık
-Bekir Coşkun
-Mehmet Tezkan
Yazsa da olur yazmasa da
-Erdal Şafak
-Eyüp Can Sağlık
-Tufan Türenç
-Çetin Altan
-Fehmi Koru
-Okay Gönensin
-Güneri Cıvaoğlu
-M. Ali Birand
-Umur Talu
-Sami Kohen
-Taha Akyol
-Aziz Üstel