Şu anda havaalanındayım. Yeni bir maceraya başlamak üzereyim.
Biliyorsunuz geçen hafta Küba'daydım.
Küba'yı terk ettiğim gün Fidel'in yeni reformlarından haberdar oldum. Keşke iki gün daha kalsaymışım, sokağın nabzını tutsaymışım diye hayıflandım. Domuzlar Körfezi ayaklanmasının 50. yıl yürüyüşünü de kaçırdım. O gün çoktan Meksika'ya uçmuş ve Cancun'u yaşamaya başlamıştım bile.
Birbirinden tamamen farklı, taban tabana zıt iki turistik geziyi üst üste gerçekleştirmek, beni başka başka ruh hallerine itti.
Küba'da hayatın gerçekliği yüzüme vurdu, yorgundum oradan ayrılırken.
Şimdi ise tamamen dinlenmek ve gülmek için yoldaydım.
Meksika tarihi zenginliği olan bir ülke. Cancun ve civarı gezilecek, görülecek eserlerle, kalıntı ve tapınaklarla dolu. Ancak ben seyahatimin bu kısmına sadece denizi ve güneşi, rahatı ve keyfi dahil etmek istiyorum...
Anlayacağınız; bir bikini, en az 30 koruma faktörlü bir güneş kremi, hasır şapka, bol miktarda su, bu seyahatin eşsiz geçmesine yeterli olacak...
İlk durağımız Playa Del Carmen. Rengarenk çarşısı, irili ufaklı otelleri, sokaklara taşmış eğlenceleriyle oldukça keyifli bir yerdi.
Mosquito Blue'da birer kadeh şarap içtikten sonra şehir merkezinin en iddialı restoranı 'Ristorante Da Bruno'da deniz mahsulleri ağırlıklı bir yemek yedik.
Ertesi sabah Playa Del Carmen'den kalkan feribota yetiştik. Hedefimiz
Cozumel adasıydı.
Sadece 45 dakika süren deniz yolculuğunun ardından hayranlık uyandıracak güzellikteki sahile sahip adaya vardık. Meksika sahilleri genellikle hayatınızda hiç görmediğiniz, nev-i şahsına münhasır renklerden oluşuyor. Beyaz kumsallar, turkuaz bir deniz, açık mavi gökyüzü. İnsanın bu görüntüye baktıkça ömrü uzuyor olabilir.
Feribottan iner inmez önümüzü kesen 'dalış turu satıcıları'ndan birine tav olduk. O olağanüstü suyun rengine hayran kala kala, Coronita'larımızı (Bildiğiniz Corona biranın miniği. Yani Corona'cık) içerek dalış yapacağımız yere geldik. Önde hocamız arkada bizler...
Rengarenk, boy boy balıklar, dokununca kaçmıyorlar hele elinizde yiyecekleri bir şey varsa yol bolu sizden ayrılmıyorlar. Örümceğe benzeyen deniz böceklerini elinize alıyor ve nefesiniz kesilecek kadar büyüleniyorsunuz.
ÖMÜR GEDİK'İ YUNUSLARLA YÜZERKEN ANLADIM!
Meksika sahilleri 7'den 70'e tüm turistlerin aklını başından almak için uzmanlıkla inşa edilmiş. Adım başına 'macera parkları' kurulmuş. Sabah giriyorsunuz akşama kadar katılmadığınız etkinlik kalmıyor.
Yeraltı şelaleleri, mağara dalışı, hazine avı, vahşi hayvanlarla tanışma, köpek balığı ve yunuslarla yüzme, parçalanmış köprülerden karşıya geçme, küçük arabalarla tuhaf yolculuklara çıkmak gibi akıl almaz aktiviteler var.
'Hadi' diyorum 'yunuslarla yüzelim'.
Başımızda bir hoca, yunusları bize türlü numaralar çekmesi için teşvik ediyor.
Bu teşvik yemek yani balık verilerek sağlanıyor.
Sizi yunuslarla yüzdürüyorlar, dans ettiriyorlar, öpüştürüyorlar filan.
Tüm bunları yaparken mutsuzum. Bu iş hoşuma gitmedi, hatta rahatsız oldum.
Yunuslara üzüldüm, kendime kızdım. Zavallı hayvanların üzerinden türlü şaklabanlık yaptırarak para kazananlardan tiksindim. O kadar içerledim ki yunuslarla çekilmiş hiçbir fotoğrafımı almadan terk ettim ortamı.
Ve Ömür Gedik geldi aklıma. Sık sık yazıyor biliyorsunuz, yunus havuzları kapatılsın, hayvan haklarına özen gösterilsin diye. O yazıları sıkıcı bulan biri olarak Ömür'e haksızlık ettiğimi düşündüm. Evet, bu işe mutlaka son verilmeli!
MAYMUNDAN İGUANAYA NE ARARSAN VAR!
Ertesi sabah koşarak Tulum'a geçtik. Son zamanların en gözde tatil beldelerinden biri.
Yine o vurucu beyaz kum ve olağanüstü deniz.
Sahile yerleştirilmiş üzeri cibinlikli yataklar.
Acayip romantik bir ortam. Geceleri meşaleler yanıyor.
Biz Anna Y Jose'de kaldık. Gayet memnun ayrıldık oradan...
Ancak hayvan sevmiyorsanız yanlış yerdesiniz. Çünkü yolda yürürken aniden omzunuza bir iguana koyuveriyorlar ya da bir maymun. Her yer rengarenk papağanlarla dolu.
Ve son olarak
Cancun'dan feribota binip Isla Mujares'e gidiyoruz. Adının anlamı Kadınlar Adası... Rengarenk ve eski binalarına vuruluyoruz.
Otel Secreto'yu arıyoruz, bulmak için aynı sokakta 5 tur atıyoruz. Meğer adı bilerek seçilmiş ve otel elden geldiği kadar gizlenmiş. Son zamanlarda seyahat dergilerinde sıkça adı geçen bu otel görülmeye değer.
Adanın en çarpıcı sahili Playa Norte. Çünkü orada deniz de en az kum kadar beyaz.
Silivri'den gelen mektup!
İlahİ, ne anormalsiniz! Her konunun altında illa bir bit yeniği arıyor, komplo teorisi üretiyorsunuz.
Soner Yalçın bana bir mektup yazmış, yazıklarıma cevap niteliğinde. Ben de bunu görmezden gelmişim çünkü 'tepeden' yasak gelmiş...
Tövbe tövbe...
Ben Soner Yalçın'ın mektubunu henüz birkaç gün önce okudum, çünkü Küba'da ve internetsiz durumdaydım.
Yazımı otelin internet kafesinden zorluklarla gazeteye ulaştırabildim.
Ama aklımda hep Soner vardı, çünkü Küba'daydım.
Gitmeden önce kesinlikle onu arar 'sence' diye sorardım. Hatta belki o da bizle gelirdi, işler böyle gelişmeseydi.
Neyse...
Mektubu annemin maili ile öğrendim...
Soner yazdıklarıyla bizim ailenin kadınlarını gözyaşlarına boğmuş.
Özellikle de Sitare'yi...
Okurları da mahvetmiş yazdıklarıyla, aldığım mailler hep gözyaşlarıyla yazılmıştı.
Ben ne mi hissettim... Ona karşı her zaman ne hissediyorduysam aynısını.
Bu arada her hafta yazdığım yazının sonuna 'Soner'e özel not' koymaya karar verdim. Havadan sudan konularla ilgili. Bunu serbest kalıncaya dek sürdüreceğim.
Soner Yalçın'a özel not: Soner sen Cancun'u hiç sevmezdin ama Tulum'a hayran kalırdın. Hatta kitap yazmak için uzun süre orada kalmayı bile düşünebilirdin. Sana oradan bir hediye aldım. Çıkınca vereceğim.