Geçen hafta 'tiyatro gibi mahkeme' başlığıyla Odatv davasının görülmeye başlanan duruşmalarını yazmıştım. Yalçın Küçük, Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğu'ndan sonra, savunmalar; Doğan Yurdakul, Müyesser Uğur, Coşkun Musluk, Sait Çakır, Ahmet Şık, Hanefi Avcı ve Nedim Şener'le devam etti.
Öncelikle söylemek isterim ki, tutuklu gazeteciler hakkında haber yapan, iddianameyi didik didik edip sayfa sayfa haber yapan meslektaşlarımızdan biri duruşmaların tekine bile katılmadı.
Oysa 'bunlar suçludur' veya 'bu dava tam bir saçmalıktır' diye ahkam kesebilmek için bilfiil sürecin tamamını takip etmek gerekirdi...
Neyse... Meslektaşlarımla ilgili hala 'usule, meslek etiklerine ve ahlaka uygun davranmaları' konusunda beklenti içinde olmamı salakça karşılarsanız buna alınmam!
***
Duruşmaların en temel özelliği sanıkların her birinin hazırladığı savunma metinleriydi. Sanıklar yazar olunca dinlemeye, okumaya doyulmaz metinler çıkmış ortaya. Her biri kitaplaştırılabilecek cinsten...
Sessiz sakin, minyon yapısıyla günlerdir sesi soluğu çıkmadan sanık sandalyesinde oturan Müyesser Uğur'un savunması bittiğinde alkışlama arzusu uyandıracak kadar 'sağlam'dı mesela.
Sait Çakır, 23 yaşında olmasına rağmen espri anlayışı, konuları ele alış şekliyle beklenenden yüksek bir 'tavır' koydu ortaya...
Doğan Yurdakul, çıktığı kürsüde sessizce dursaydı da duygulanacaktım şüphesiz ama yaptığı savunmadan sonra koşup sarılmak, hapishanedeyken yaşadığı kaybın acısına destek olmak istedim...
Ahmet Şık heyecanlı, sertleşebilen, doğru kabul ettikleri için çarpışabilecek yapıda bir gazeteci. Kürsüye çıktığında bunu hepimize hissettirdi. Net bir şekilde kendini savundu ve sonunda 'Bu iddianame ile yargılanıyorsam şayet, tahliyemi talep etmiyorum!' dedi...
***
Hanefi Avcı, tüm yargılanan sanıklardan farklı bir savunma yaptı. Özetle; 'teknik takip, telefon dinleme, dijital veri toplama işi benim işim. Bu ülkede o işi yapan birimleri bizzat ben kurdum. Ve şimdi baktığımda işi öğrettiğim genç arkadaşların işlerini doğru yapmadığını görüyorum. Bu ortaya konan, delil olarak kabul edilen verilerin hiçbiri geçerli kabul edilemez' dedi. Avcı, olması gereken ve dosyada olmayan bilgileri, bulguları tek tek sıraladı. Konuşmasının sonunda da 'Eski bir emniyet müdürü olarak şunu söylemeliyim; eğer bu davanın içinde yer almasaydım, uzaktan haberdar olmuş olsaydım 'bu çocuklar ne iş çevirmişler acaba diye düşünürdüm. Ama şimdi diyorum ki 'olmaz böyle dava' dedi...
Ve Odatv davasının en ünlü isimlerinden Nedim Şener'e geldi söz. Kürsüye çıktı. Çok net; Nedim Şener çok naif biri. Aşırı duygusal. Dosyada yer alan suçlamalara anlam veremiyor.
Bu arada; Nedim Şener'in tüm meslek hayatı boyunca kıymet verdiği büyüğü Uğur Dündar da kendisine destek vermek için o gün mahkeme salonuna gelmişti. Ancak sadece 10 dakika kaldı. Nedim Şener'e bir 'merhaba' dedi ve savunmasını bile dinlemeden binayı terk etti.
***
Aslında bundan sonrasını basından, özellikle de sosyal medyadan takip etmişsinizdir.
O gün için tüm sanıkların ve yakınlarının beklentisi yüksekti. Herkes tahliye bekliyordu.
Ancak henüz birinci duruşma tamamlanmadan yani sorgulamalar tam anlamıyla bitmeden, çapraz sorgu yapılmadan bir tahliye olmasını beklemek fazla iyimserlikten başka bir şey değildi.
Basında çıkan ve mahkeme heyetini eleştiren yorumlara katılmıyorum. Bu ağır eleştiriler için biraz erken diyorum.
Mahkemenin de bir seyri olması normal.
Yani 23 Ocak da birinci duruşmanın devamı niteliğinde olacak. Eksik kalan sorgular tamamlanacak, tutuksuz sanıklar sorgulanacak ve hakim sanıklara çapraz sorgu yapacak. Süreç uzar, duruşma tarihleri uzaklara atılır, tahliyeler söz konusu olmazsa o zaman hep beraber sesimizi çıkartırız. Önce; 23-24 Ocak'ı bekleyelim de sonra bakalım neler olacak...
Mahkeme kostümü
Elbette Odatv duruşmalarında hayli komik olaylar da yaşanıyor. Bazı meslektaşlarımız bu davayı bir nevi kimlik edinme fırsatı olarak görüp, resmen davada anılmaya çalışıyor.
Şaka değil, gerçekten çabalıyorlar bunun için. Hatta şöyle bir iddiam var; o iddianameye adını sokturabilmek için yanıp tutuşan en az 5 'ünlü' isim sayabilirim!
Bunların en büyük özelliği bunca yıl bir duruş edinememiş olmak. Bu davayı duruş, kimlik edinmek adına kullanmak istiyorlar. O yüzden de özenle hazırlanarak orada 'görünmeye' geliyorlar.
Şimdi size tarif edeceğim, mahkeme salonunda gördüğünüz an tespit edeceksiniz kim olduklarını. Erkekli kadınlı, gayet şık ve bakımlı görmeye alıştığımız bu ünlü isimler grubunun mahkeme 'kostümlerini' anlatıyorum, hazır mısınız?...
1- Saçlar mutlaka dağınık olacak. Mümkünse hafif yağlı. Kadınsa yüzünün iki yanından aşağıya sarkacak...
2- Kıyafet çok önemli. Pantolon salaş, olabildiğine özensiz durabilecek bir kesimden seçilecek. Hafif bohem bir havada olabilir.
3- Bol bir kazak giyilecek. Rengi özensiz bir seçim olduğunu vurgulayacak kadar soluk olacak
4- Kadınlar asla topuklu ayakkabı giymeyecek.
5- Aksesuvarlar çok önemli. Gözlük varsa mutlaka takılacak. Elde mütemadiyen bir kalem olacak. Defter şart değil.
6- En önemli madde bu; hal ve tavır. Düşünceli, gidişattan yorgun bir hal takınılacak. 'Nasılsın' diye sorana 'daha iyi günler göreceğiz' tadında yanıtlar verilecek.
Çok gülmeyin bu gözler bunları gördü, bu kulaklar da duydu! Yaşasın Türk medyası!
Tahliye tahminlerim
Son günlerde 'içeriye atılacak gazeteci tahminleri' yazmak moda biliyorsunuz.
E madem tahminler üzerinden hapishaneye adam sokup çıkartıyoruz ben de geri kalmamalıyım.
O arkadaşlarla aramızda ki ciddi ve temel farklılık burada da ortaya çıksın ve onlar tutukluluk tahmini, bense tahliye tahmini yapayım...
Efendim; bence mahkemeler uzun ve zorlu bir sürece yayılabilir.
Ara ara tahliyeler de olabilir. Sait Çakır, Coşkun Musluk gibi davada adı önemli rol oynamayan, Doğan Yurdakul gibi yaşı ve sağlık sorunları nedeniyle 'iş açabilecek' isimler ilk tahliyeler olabilir. Böylelikle de mahkemenin hakkaniyetli bir şekilde devam ettiği kamuoyuna gösterilir. Suçsuzları bırakıyorlar imajı oluşturulabilir.
Gönül ister ki hepsi 24 Ocak'ta yapılacak duruşmada tahliye olsun, hep beraber içmeye gidelim, bayram havası estirelim, kutlayalım, sarılıp ağlayalım... Ama gerçekçi olmakta ve neyle karşı karşıya olunduğunu unutmamakta fayda var!