Dünkü yazımda Kandil'de geçirdiğim 24 saati anlattım. Birçok mail ve mesaj aldım. Kimi sadece gitmiş olmama dahi büyük tepki gösterdi, kimi anlatım dilimi Kandil'in magazini diye eleştirdi. Oysa barış sürecinin eksik olan tarafı da bu işte. Dilde, bakışta, düşüncede değişim olmadıktan sonra gerçek bir barıştan da söz etmek imkânsız.
Bu kısa girişten sonra lafı uzatmadan konuya girelim.
GERGİNLİK YOK
Kandil'e, PKK'nın iki kadın yöneticisiyle röportaj yapmak için gittim. Bu röportajda öğrencilik yıllarından, harekete katılmalarına, ailelerinden-sosyal hayatlarından-evlerinden kopuşları, ideolojileri, kadın haklarına ve barış sürecine kadar birçok konuyu konuştuk. Birkaç eksik kalan parçayı da tamamladıktan sonra bu görüşmelerimi bir kitapta toplayacağım.
Ancak barışla ilgili söylediklerini, düşüncelerini de sizlerle paylaşmak isterim.
Bir defa her şeyden önce KCK Yürütme Konseyi Üyesi Ronahi Serhat ve Kongra Gel Başkanlık Divanı Üyesi Hacer Zagros'la yaptığım görüşmeden elde ettiğim izlenimle "PKK'da gerginlik var" diyebilmek zor. Karayılan'ın "orta kademenin ikna edilmesi lazım" vurgusundan sonra medyada epey tartışılmıştı bu konu. Büyük ölçüde gerginlikler çözülmüş diyebilmek mümkün. En azından üst düzeyden yansıyan hava bu yönde. Bazı kaygılar olabilir ama onlar da ciddi bir gerginlik düzeyinde değil... Serhat ve Zagros, Abdullah Öcalan'ın barışı uzun yıllardır istediğini anlatıyorlar.
Barışın sadece Kürt ve Türk halkları için değil Ortadoğu'nun tamamı için örnek teşkil edeceğine ve bu barış projesinin dalgalar halinde bölgeye yayılacağına inanıyorlar.
Sivil toplum örgütlerine, kadınlara, annelere, demokratlara bu barış sürecinde büyük görev düştüğünün altını çiziyorlar. Halkın barışı sahiplenmesi gerektiğini söylüyorlar.
Bende oluşan intiba şu yönde; barış sürecine destek tam. Yani kendilerini korumak durumunda kalmadıkları sürece silahlı bir mücadelenin tekrarı mümkün görünmüyor.
SUİKAST, BARIŞI BALTALAMAK İÇİN
Bu süreçte birçok zorluğun yaşanabileceğini ancak bunların üstesinden gelmek için birlik olmak gerektiğini söylüyorlar. Süreç başladıktan sonra Paris'te meydana gelen Sakine Cansız'ın da aralarında olduğu 3 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan suikastın Fransız hükümetinin bilgisi dahilinde olduğuna inandıklarını ve aydınlatılması gerektiğini tekrarlıyorlar. Suikastın tereddütte düşürmek, barış ortamının gelişimine mani olmak için düzenlendiğine inanıyorlar. Güllük gülistanlık bakamayız elbette ama bu sürecin başarıyla tamamlanacağına inanıyoruz diyorlar. Şiddet politikasıyla Kürt sorunun çözülemeyeceğinin net bir şekilde ortada olduğunu anlatıyorlar.
BARIŞ KADININ İŞİDİR
PKK'nın söylemlerini takip edenler, harekette kadının ön plana çıkışını bilir, Öcalan'ın sık sık kadın özgürlüğüne dair yaptığı açıklamalardan da konuya vakıfız aslında.
Serhat ve Zagros da konuşmamızın bir bölümünde barış sürecinde kadınların üstlenmesi gereken görevlerin önemli olduğunu söylüyorlar. Bu süreçten en çok zarar gören ve acı çeken kadındır. "Barış için öncülük yapabilir" diyor Ve bir tespit yapıyorlar: Barış kadının işidir.
Kadınların örgütlenip barış için çalışmaları gerektiğini söylüyorlar. Politikalardan ve dengelerden uzak durup meseleye vicdani, ahlaki ve insani bakış açısıyla bakmak gerekir diyorlar.
TARİHİ SÜREÇ
Ve barış sürecinin tarihi bir süreç olduğunu tekrarlıyorlar. Sık sık tarihi süreç denir ama bu koşullar yüz yılda bir gelişir diyorlar. Evet... İşte böyle... Çarşamba günü Kandil'de bir basın toplantısı düzenleniyor. Murat Karayılan'ın 'çekilme' açıklamasını o toplantıda yapması bekleniyor. Yabancı basın ve Türk medyasının yoğun ilgi göstereceği toplantı birçok açıdan tarihi bir önem taşıyor. Benim son sözlerim şunlardır: Bu süreçte bizlere düşen barış dilini benimsetmek ve barışa 'hakkını vererek' destek olmaktır.