Bazen zekamdan şüphe ediyorum çünkü yalın hesaba göre ben hep çoğunluk karşısında azınlığı temsil ediyorum. 'Genel'in makul gördüğü neredeyse her şey bende alerji yaratıyor.
Yahu bir insan arada bir de olsa 'haklı çoğunluk'la aynı fikirde olmaz mı! Yok olmuyor işte...
Efendim, bildiğiniz üzere Adalar'da faytonların kaldırılması söz konusu.
Çünkü ada sakinleri faytonculardan şikayetçi.
Belli ki bir nevi 'fayton mafyası' oluşmuş ve tat kaçırmaya başlamış.
Atlara bakmıyor, dikkatsiz sürüyor, kaba davranıyor ve ada sakinlerini korkutuyorlarmış.
Bundan birkaç sene önce bir tecavüz vakası da yaşanmıştı hatırlarsanız.
Durum belli, derhal el koymak gerek.
Peki bunu nasıl yapabiliriz?
Derhal faytonu kaldıralım ve yerine akülü faytonlar koyalım, sorunu kökten çözelim!
Hayır efendim, olur mu öyle şey.
Adalar Belediyesi'nin yapması gereken bir fayton devrimidir!
Bu işe bazı kriterler, kurallar getirilmeli uyulmadığı takdirde de ağır cezalar ödenmelidir.
Hayvanların temizliğinden sağlığına, çalıştırılacağı saatten taşıyacağı yüke kadar şartlar net bir biçimde ortaya konmalı.
Yani kurallar koyulmalı.
Faytoncuların da belli kriterlere göre seçilmesi gerekir. Neticede uçsuz bucaksız, devasa şehirlerden bahsetmiyoruz. Kontrolü, girdisi çıktısı kolayca kontrol edilebilecek kara parçalarından bahsediyoruz!
Hem adaların kendi belediyesi ne için var o halde?
Beceremiyoruz, başa çıkamıyoruz o yüzden faytonları kaldıracağız diye bir mantık olabilir mi?
Neymiş efendim faytoncular belediyeyi basmış, başkanı dövmeye kalmış!
Bir grup faytoncuyla baş edemiyorsanız vah halinize..
Dünyanın birçok şehrinde faytonlar kullanılmaktadır.
Hem de çok kalabalık metropollerde bile.
Belli yönetmelikler ve kurallara uyulması zorunludur, o sebeple de ne ortalığı pislik götürür, ne atlar açlıktan telef olur ne de eşkiya faytoncular şehri işgal eder!
Silkelenip kendinize gelin, ada sakinleri size çözemediğiniz sorunları toptan çöpe atın diye mi oy veriyor?
Çocukluğum adalarda geçti. Faytoncular da böyle değildi, atlar da, ortam da! Zahmet olmazsa bir sorun kendinize: Ne oldu da bu hale geldi bu iş?
Okan Bayülgen küllerinden doğdu
Eski bir Okan Bayülgen hayranıyım ben.
Devrimci, anarşist, haylaz, alışılmışın dışında bir televizyoncu olduğu yıllardan bahsediyorum. Ezber bozduğu günlerden. Okan'ın programını heyecanla beklediğim yıllardan. Hafta içi her gece uykusuz kalmak pahasına sabahlara kadar tek bir anı kaçırmadan izlediğim programlarını hatırlıyorum.
'Yahu bunlar ne acayip, ne mükemmel bir ekip' diye düşünüp, yavaş yavaş içine girmeye başladığım meslek adına heyecanlanıyordum...
Sonra; ölçülü, sakin, olağan, garantici, hesapçı, tipik bir programcı haline geldi ve küstüm ben... Uzun zaman izlemedim. 'Aman Okan'dan filan sıkıldık artık' diye düşündüm.. Ne yapmış, kimi konuk etmiş haberim dahi olmadığı haftalar oldu. Ancak 'polemik' olacak, gazetelere düşecek, ben de haberdar olacağım.
Derken ne olduysa, uzun zamandır iç sesini dinlemeyi bırakan Okan Bayülgen güvenli yuvası (ki artık onun için güvenli bir hali de kalmamıştı) Kanal D'den ayrıldı ve TV8'e geçti.
İlk başlarda 'Yok olmaz bu iş' filan derken şimdi her gece ya gözüm, ya kulağımla takip eder hale geldim.
Ve mutluyum. Eski Okan geri dönüyor. Bir süre ihanet ettiği seyircisinin kalbini yeniden kazanıyor. Biz Okan Bayülgen'i böyle tanıdık, böyle sevdik... Hem zaten böylesi daha gerçek.