B.
Bir başka vesileyle anlatmaya gayret etmiştim, tekrar edeyim.
Türkiye'de yaşadığımız kaosun ve devlete karşı bu kadar kolay düşman devşiriyor oluşumuzun en önemli sebebi devletimizin sahibi bir sosyal sınıfımızın olmayışıdır.
İngiltere'de aristokrasi hâlâ devletin sahibidir ve sahibi olduğu bu şeye ihanet etmesi düşünülemez.
Bakmayın Fransa'da bilmem kaçıncı Cumhuriyeti kurmuş olduklarına; sokaktan geçen adam devletin sahibi değildir olamaz.
Orada da devletin sahibi bir elit oligarşidir.
Almanya'da ve Avusturya'da devletin sahibi burjuva sınıfıdır.
Bu sınıfların devlete karşı devletin menfaatine karşı bir şeyler yapıp etmeleri, tasavvur etmeleri düşünülemez.
İhtiyaç duyulan birtakım dönüşümleri de bu sınıflar yaparlar ve kendilerine karşı olsa da bir takım dönüşümlerin altına imza atarlar.
Pierre Bourdieu'nün Türkçeye "Varisler" adıyla tercüme edilen araştırmasına bir göz atınız. Fransa'da bu oligarşinin nasıl oluşturulduğunu ve nasıl tahkim edildiğini henüz ilk sayfalarda tespit edebilirsiniz.
Herkese açık gibi görünen kapalı bir sistemdir. Giremezsiniz!
Sabih Kanadoğlu'nun Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan mülakat serisini okuyanlar bir tablo ile karşılaşacaktır.
Fransa'yı kendine örnek alan Türk modernleşmesi cumhuriyet dönüşümünü de bu model üzerinden gerçekleştirmeyi amaçlamıştır.
Osmanlı hanedan sistemi bir aristokrat sınıfın ortaya çıkmasına elverişli olmadığı için tarihten gelen bir aristokrat sınıfımız zaten yoktur.
Dedesi Erbaa dükü Tokat kontu olan bir tanıdığınız olmamıştır herhalde hiç. Burhan Altıntop'u saymayın.
Çok şükür Alman tipi bir sanayimiz, Fuggerlere layık bir kapitalistimiz de olmamıştır ki bir burjuvamız olsun.
Hanedanı da kovduk, devlete sahip çıkacak kimse de kalmadı; ne yapacaktık? Fransa örneğinde olduğu gibi bir elitler oligarşisi yaratacak ve bunu devletin sahibi kılacaktık.
Oldu mu? Bakın Kanadoğlu'na, olmadı!
Kimseye benimsetemedikleri bir anlamsız elit iktidardı; seveni çıkmadı yıkıldı gitti.
Eski Yugoslavya'ya gidiniz ve görünüz. Tito'nun bile ardından binlerce ağlayan vardır. Ne iyi adamdı, ne güzel zamanlardı diyen nicesini görürsünüz.
Bizde, eğer domuzluğuna bir ideolojik saplanmışlığa düçar değilse kişi, Kanadoğlugiller'in kendisini devletin sahibi sandığı devirleri hayırla yad eden aklı selim adam çıkmaz.
O kadar zayıf, o kadar arka planı olmayan bir sınıftı ki yarattıkları; hak ile yeksan olması için öyle büyük halk hareketlerine gerek kalmadı.
Zaten bu zayıflıkları sebebiyle yarım yüzyıl Gladyo kucağında "devlet benim" dedi bu XIV. Louisler.
Dolayısıyla bu kadar zayıf, kontrplak bir duvarmışçasına çöken o şey, sahibi varmış zannettiğimiz devletin sahipsizliğinin aşikar hale gelmesiyle neticelendi.
Beğenin yahut beğenmeyin; Erdoğan iktidarı denenmedik bir şeyi deniyor ve cumhur namına, eski kifayetsiz oligarkların rağmına devlete sahip çıkıyor.
Doğru yapıyor-yanlış yapıyor... Bu apayrı bir tartışmadır. 2001'den sonra, Çavuşesku sonrası Romansayasına dönmeyişimizi bu sahip çıkmaya borçluyuz.
Bir zamanlar devletin sahibi olduğunu zannedenler ile devletin doğal düşmanlarını bir araya getiren de bu sahiplenme durumudur.
Kanadoğlu'nu yaz tatilinde Ayvalık'tan apar topar Ankara'ya getiren de, Erdoğan ile karşı karşıya gelmek istememesine sebebiyet veren de işte bu sahiplenme kavgasıdır.
Gerisi hep laf-ı güzaf...