Hafta sonu 'Biutiful' izdihamı vardı sinemalarda. İki dalda Oscar adayı olmasından ziyade kadınların Javier Bardem hayranlığı olsa gerek bu ilginin sebebi. Ki biz de iki kız koştuk sinemaya. Ekstra seans açıldığı gibi anında dolmuş olduğunu da gördük gişede. Bir sonraki seansa da ancak sıra başı yer bulup mecburen razı olduk. Fakat ikinci yarının ortalarından itibaren epeyi terk eden olduğundan tenhaladı salon. Filmin dozu giderek artan 'ağır' temasının etkisi büyük bunda kuşkusuz.
Barcelona'nın fakir, hasta ve kaçak yüzünü beyazperdeye taşıyan Meksikalı yönetmen Alejandro Gonzalez Inarritu, bu kez biraz fazla zorluyor sanki seyirciyi. Dayanması zor bir tanıklığa sürüklüyor. Bardem'in canlandırdığı Uxbal, filmin daha başında prostat kanseri olduğunu öğreniyor. Annelerinden hayır gelmeyen iki küçük çocuğuna kendi bakıyor zaten. Ve hayatında iyi giden tek bir şey yok adamın. 'Güzel' demek olan 'beautiful'un nasıl yazıldığını soran kızına, 'Okunduğu gibi: Biutiful' cevabını verdiği sahne, Uxbal'ın hayatının ve filmin kalbi aslında. 'Güzel'in g'sine yer yok ki bu hikayede. Nereden bilsin adam nasıl yazıldığını?..
Uzun ve acılı bir deneyim sonuç olarak 'Biutiful'. Mahrum kalmak da mümkün değil fakat. Film boyunca İspanyolca konuştuğu bu rolle Oscar'ı alacak gibi görünüyor Bardem. Bekleyip göreceğiz.
Boğaziçi'ne üniversiteli şoför
Üniversiteli işsizliği üzücü boyutlarda zaten de artık açıkça kırıcı safhaya ulaştı. Bir üniversite mezununun şoförlüğü tercih etmesi veya icra etmesi yadırganacak bir şey değil durup dururken. Fakat üniversite bitirdikten sonra bir de KPSS yarışına girip hatırı sayılır bir puan aldıktan sonra kamyon şoförlüğü pozisyonu beklemek zorunda kalmak çok kırıcı olmuyor mu? Cumhuriyet'in haberine göre, ÖSYM'nin açıkladığı 'Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Kadro ve Pozisyonlarına Yerleştirme Tercih Kılavuzu'ndaki bir ilan şöyle: 'Boğaziçi Üniversitesi, üniversite mezunu E sınıfı ehliyete sahip kamyon - otobüs şoförü arıyor'. Kadın-erkek fark etmiyormuş. Herhangi bir alanda lisans mezunu ve E sınıfı ehliyete sahip olması yeterliymiş. Vay be. Bunun için mi okutuyor çocuğunu onca fedakarlıkla bu millet? Bunun için mi diploma alana kadar çatlıyor bu insanlar? Çok yazık.
Seren Serengil'le evlenir misin?
Ben evlenmem muhtemelen de (!) ilk yayın günü gördüğüm kadarıyla, 'izdivaç' gibi artık öğğ getirten ve genellikle 'bayır gülü' sunumlarla yürütülen evlilik formatını Seren Serengil'le hayata geçirerek çok isabetli bir iş yapmış Show TV. Deneyimleri, hayal kırıklıkları ve o asla pes etmeyen duruşuyla, halk taklidi yapan naylon sunuculardan çok daha gerçek çünkü Serengil. Verdiği kilolar, ekrana yakışması filan kesinlikle ikinci sırada bence. 5-10 kilo fazlası olsa bile olurdu hatta. Hiç ziyanı yok. Daha önce yaptığı programlardan da biliyoruz ki Seren'in esas gücü, kadın-erkek ilişkileriyle ilgili yorumlarının her zaman sahici ve sağduyulu oluşunda. Ki usandıran bir formatta bile ilk günden fark yarattı. Aralara serpiştirilen Yeşilçam klipcikleri ise programın masumiyetini perçinleyen başarılı bir unsur olarak göz dolduruyor. Hafta içi her sabah Show TV'de artık 'Seren Serengil'le evlenir misin?' Bahtı açık, talibi bol olsun.