Muhafazakar tınılı bir metafor gibi duruyor olabilir başlık, ancak anlatacağım durum tamamen gerçek. Ülkenin en gözde sanat okulundan, Mimar Sinan Güzel Sanatlar'dan söz ediyorum. Hani şu Fındıklı sahilinde gelin gibi süzülen rüyalar akademisi. Dışı hayal edeni, içi hayaline kavuşanı yakıyor şimdilerde işte bu okulun. Aldığım çarpıcı bilgilere göre; hummalı bir depreme karşı güçlendirme çalışması var binada yazdan bu yana. Tetkik raporuna göre 'çürük' çünkü bina. Yaz başında Başbakanlık emriyle başlayan tadilattan bu yana içerisi tamamen inşaat alanı. Öğretim yılı başında biteceği söylenerek başlanan inşaat, zamanında bitmedi. Öğretim yılı gecikti, gecikti ve üniversite nihayet 5 Kasım'da resmi açılış yaptı...
GÜZEL SANATLAR 'GÜVENDE' DEĞİL
İnşaat bitti mi peki? HAYIR. Öğrenciler, öğretim görevlileri ve personel inşaatın, molozun içinde. Dersler yapılamıyor. Çünkü inşaatı bitip faal hale gelen bir tane bile atölye yok okulda. Şaka gibi evet ama, maalesef gerçek. Okul isyanda. Kimse ne yapacağını bilmiyor. Koskoca binada şu an sadece 4 metrekarelik(!) bir holün inşaatı bitmiş. Resim atölyesinden apar topar bölünen ve ortasına bir de heykel kondurulan o hol de, sanırım, yukarıya 'işler yolunda' resmi vermek için üretilmiş bir 'kare'. TOKİ'nin sürdürdüğü ve İTÜ mimarları sorumluluğunda yürüyen inşaatın 'güvenlik koşulları' ise azami derecede endişe verici...
SGK BU İŞE NE DİYOR?
Şimdilerde sadece 'bacak kırma' dalında(!) faaliyet gösteren akademinin, Fındıklı'daki Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İstanbul İl Müdürlüğü'ne 'komşu' oluşu da ayrı ironi. SGK müdürü camdan uzansa görecek Mimar Sinan'daki vehameti... Ama ne gören var ne duyan, ne hikmetse? İnşaatın ne zaman biteceğine dair yazılı bir brifing de yok okulun elinde. Tozun, molozun içinde birbirlerini arayıp duruyor öğrenciler ile hocalar, çaresiz. Bu koşullar altında sağ salim bitse bile öğretim yılı, Güzel Sanatlar'ın bu senesi çöpe gidecek - en iyi ihtimalle. İnanılır gibi değil ama kaynaklarımdan aldığım bilgiler bu yönde.
Parlak çocuk, vasat adam
Çok renkli bir Cengiz Abazoğlu röportajı vardı haftasonu Kelebek'te. Ertuğrul Özkök sağolsun, erken davrandı ve aslanlar gibi savundu 30-40-50 yaş kadınını. Ekleyeceklerim var elbet ama bugünlük sadece röportajda geçen şu hassas nokta üzerinde biraz dursak diyorum:
YER ÇEKİMİ: Kadın memesinin-poposunun zaman içinde yaptığı aşağı yönde hareketi tarif etmek için bayıla bayıla başvurulan bu fizik kuralının 'zeka' üzerindeki etkileri nedense hep gölgede kalır medyada. Kariyerinin başında parlak bir çıkış sergileyip şöhret kazanan (bkz. tek atımlık kurşun) ve uzun yıllar bu ilk ekmeği kariyerine katık eden nice şöhret vardır halbuki piyasada. İcraatlarıyla tek bir kuşu ürkütemedikleri uzun 'olgunluk' evrelerinde çenelerine vurmasından tanırız onları... 'Parlak çocuk, vasat adam' klişesi, yaratıcılık alanlarında sık karşılaşılan bir döngüdür maalesef.
HOPE TWEET HOPE: 'Her şeyin aynı kalmasını istiyorsak, her şey değişmeli - Giuseppe Tomasi di Lampedusa' (@gokhanyavuzd)