Anlamayan kalmış mıdır?
Son günlerde Ukrayna'da yaşananlar bir ülke için yerli ve milli savunma sistemlerinin her şeyden daha önemli olduğunu ortaya koymaya yetti.
Her şeyden önemli, evet...
Vatanınız işgale uğradıktan sonra...
Neyiniz var neyiniz yok kaybedince...
Ve çıplak elle durduramadığınız silahlara hedef olup ölünce...
Geriye bir şey kalmıyor.
"Hangi çağdayız canım..." diyenler olur.
Rastlarız.
Mesele her ne olursa hep aynı laf...
-Bu çağda olmaz böyle şeyler...
Oluyor bak.
Hem de gözümüzün önünde...
Hep oluyordu aslında...
İnsanlık, Türkiye'nin yanı başında karda, çamurda bir dilim ekmek, bir bardak su ve korkusuzca nefes alıp vermek için sınırlara yığılmış duruyor yıllardır.
Aynı insanlık şimdi Avrupa'nın orta yerinde ve yerin dibindeki metro istasyonlarında yaşam mücadelesi veriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan "Dünya 5'ten büyüktür" diyerek küresel adaletsizliğe dikkat çekerken meğer ne söylüyormuş?
Anlaşılıyor şimdi değil mi?
Saldırgana kendisini yargılama yetkisi veren mazluma ise boyun eğmek ya da isyan etmekten başka çare bırakmayan küresel sistem...
Ve Dünya sömürgenlerinin iştahına yem olmayı terakki zanneden, zannettiren malum zihniyet...
Nasıl da çağdaş, ilerici, bilimsel, pırıltılı, cazip...
Özenenlere ve özendirenlere "alın, hayrını görün" demekle bitmiyor mesele!
Her ne yaşıyorsak son yıllarda, karşımıza ne çıkıyorsa ya da çıkartılıyorsa bizi hep "beka tehlikesi" gerçeğini bütün çıplaklığı ile görmeye zorluyor.
Şüphesi olan kaldı mı?
Geçmişten bugüne kadar yaşananlara baktığımızda bütün meselenin örtülü ya da açık işgal süreçleri ile bunlar karşısındaki dirençten ibaret olduğunu gördük, görüyoruz.
Yalanla, iftirayla, kara propagandayla kendi ülkesini yaralamayı meslek edinmişlerin derdini anlamak için daha ne lazım!
Şuursuzlukla izah edilemeyecek motivasyonların kökü, kaynağı kurutulmadıkça içimize işleyen tehlikenin nereye varacağını bilemeyiz.
Dün Suriye bugün Ukrayna...
İkisi de bize çok yakın...
Bugün etrafımızda...
Yarın?