Bir insan topluluğunu bir arada ne tutar?
Devlet...
Devleti kim yönetir?
İktidar...
İktidardan memnun olmayan kimse(ler) ne yapar?
O iktidarı değiştirir.
Bunu yapmak için ne gerekir?
O iktidarı ele geçirmek.
Nasıl?
Siyasi partiler aracılığıyla... Siyasi parti olmazsa demokrasi olmaz.
Yol açık: Bir siyasi parti kur veya fikrine uygun bulduğun partiye üye ol... Hukuk bize bunu söyler.
Peki, seçim serbestisi nedir?
Seçmenin çeşitli politik tercihler arasında bir seçim yapması.
Bu seçim siyasi partiler tarafından oluşturulur.
Ülkemizde siyasi partiyi ve işleyişini bir kanun tanımlar.
2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu.
Türkiye'yi lider oligarşisine; parti devletine götüren madde budur.
Neden mi? Şundan:
Bir siyasi partide en önemli şey nedir?
Parti içi demokrasi...
Yani?
Aday belirleme...
Aday belirleme süreci bir partinin en hayati işi değil midir?
Aday belirleme sürecinin niteliği, partinin niteliğini tayin etmez mi?
Adayları kim seçiyorsa, partinin sahibi de o değil midir?
Öyledir...
Şimdi yukarıdaki tabloyu aklınızda tutun ve alın size bir aday adayının ağzından siyasete soyunma gerekçesi:
''Yargıdaki dizaynlar, hakkımdaki tasarruflar bu mesleği artık yapamaz hale getirdi beni. Düşünün dünyanın en pahalı elektriğinin satıldığı bir ülkede ben 60 yaşındaki bir kadını cezaevine gönderen bir mekanizmanın parçası olmak istemiyorum. Tüm hukuk sisteminden şikayetçiyim, tüm yapıdan şikayetçiyim. 211 tane yüksek yargıç seçildi, bunların yalnızca 6 tanesi kadın. Üstelik bu uygulama 'anayasaya kadınlara pozitif ayrımcılık yapılacak' hükmü getirildikten sonra hayata geçirildi.''
İlhan Cihaner... O bir aday adayı... Bu insanın bir meselesi var... Bu kimse önemli bir hukukçu... Onun gibi niceleri var... Tamamen farklı görüşlerden onlarca aday adayı farklı partilerin çatısı altında siyaset yapmaya talip... Muhatap oldukları ise iki dudak...
Sayısı bir elin parmaklarını geçmez... Dünyanın en kudretli birkaç dudağı Türkiye'de...
Demokrasi mi? Hadi canım sen de...