Her insan zamanın ve mekanın buluştuğu bir köşe taşıdır. Esas itibarıyla bir koordinattır insan. Zaman ve mekan aktıkça insan da akar. İnsanın kalbidir hakikate akan.
'Müminin kalbi sürekli akan bir nehirdir' buyurmuş Hz. Peygamber...
O halde 'insan' ancak alem sistemlerinin koordinatlarını kendinde görebilendir. Ve İnsanın kalbi tarihi ve anı kendinde buluşturarak 'hakikat'e durmadan akar.
Geçmiş de geçip gitmiş olanlar da bu manada 'hakikat'in şehitleridir.
Bu hakikatin bizim şahadetimizle ortaya çıkması için nice şehitler geldi geçti. Hz. Peygamber her insanda akan bu nehirlerin akışına dair şaşmaz işaret noktalarını net ve keskin koydu. Her birimizin ellerinde güncel oyuncaklar gibi duran ibadetler ise işaret noktalarının ta kendileridir. Gusülden abdeste, salattan oruca, hacdan zekata kadar bu işaret taşları ebediyete kadar korunmuşlardır. Fakat bu işaret taşlarıyla oyuncaklar gibi oynayan; bu yüce hakikatin varisleri biz Müslümanlar, bu işaret taşlarının insanlık hakikatinin muhafızları olduğunun ne kadar farkındayız?
O şehitlerden biri sormuş:
'Asıllardan asıl nedir?
Usullerden usul nedir?
Şeriatta su pak eder amma
Hakikatte gusül nedir?'
Her cinsel birleşmeden sonra yorulan ve kirlenen bedeni su ile temizlerken ruhun temizlenme ihtiyacından ne kadar haberdarız?
Her birimizin etrafında bir savaş meydanı gibi kurulan hayat cenginin salvolarıyla kirlenen hareket azalarımızı abdest suyuyla temiz kılıyoruz.
Aynı kirin ruhun üzerindeki etkisini abdestin hakikati ile yıkıyor muyuz?
Hak neden guslü tüm bedene, abdesti ise sadece hareket eden azalara ait kıldı? Bu aradaki ilişkiyi kurabilmekte miyiz?
İbadete hazırlanan biz Müslümanlar bedenlerimize su ile abdest aldırırken ruhlarımızı ne ile yıkıyoruz?
Koca insanlık tarihinde işte bu zikri ortaya çıkarabilmek için abdestini gönül kanıyla alan kaç şehit gelip geçti?
'Kişi iki rekat namazla da Allah'a ulaşır,
Yeter ki abdestini kanıyla alsın'
Diyen Hallac-ı Mansur'u işitebildik mi?
Baş döndürücü hızla kurulan hayat cengi içinde günde beş vakit namaza zaman ayıranları kutlamak gerek elbette... Ama bu zamanı ayırdığı halde Hakk'a bir demlik vakit ayıramayana ne demeli?
'Namaz ancak Allah ile olmaktır' sözü ile namazın hakikatini işaretleyen Hz. Peygamber'in sözünü neden duymayız, duyamayız?
İlk gönül şehidi Adem'den beri, başımızın semadan inmemesi için ayaklarımızın altında bize direk olmuş bu mayalı topraklar, bilmem kaçıncı tarihsel dönüşümünü geçirirken biz Müslümanlar hakikatin kaçıncı şehitleri olacağız?