Sermayedarlar isterler ki tüm kaynaklara sahip olsunlar ve yönettikleri dünyaya ne kadar lazımsa o kadar versinler. Sömürge imparatorlukları olarak semiren ve devleşen devletler, ayaklarının altında ezilen yığınlardan beslenmeyi marifet bilmişler ve kan, gözyaşı ile güçlendirdikleri iktidarlarını payidar kılmaya çalışmışlardır. Her yüzyıla yeni bir planla giren bu küresel mazlum düşmanları kimi zaman demokrasi, kimi zaman huzur ve ekseriyetle de barış (!) götürdükleri yerlerin üstünü, altını emmek için dişlerini bileğiler dururlar.
Günümüzün en geçer akçesi olan enerji kaynakları bu tablonun en öne çıkan hedef argümanıdır. Enerjinin, dolayısıyla yakıtın ve doğalgazın bittabii elektriğin olmadığı bir ülke düşünemeyiz. Bu kaynakları bir şekilde ele geçiren güçler, kimsenin de bu kaynaklarla tanışmasına müsaade etmek istemezler. Hatırlasanıza duyduğumuz geçmiş araştırma girişimlerimizin nasıl sabote edildiğini, bilim insanlarımızın nasıl kazalara kurban gittiğini ve hep geri bırakılmış bir Türkiye tahayyülünün süregeldiğini!
Son yıllarda hız kazanan ama ilk iktidar hedefinden bu yana hayata geçmeyi bekleyen plânları ile bir gönül yürüyüşü ile gelmiş ve nihayet mükemmel bir hal almış Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi var. Savunma sanayisindeki hamlelerimiz ile havada, karada, denizde anıtlaşan milli üretimlerimiz, yerli otomobil hamlesi ile düşman çatlatan girişimlerimiz, güneş panelleri üretim hamlesi ile iç ısıtan sanayi yürüyüşümüz... Ve nihayet 21 Ağustos saat 15:00’te 2020’yi kutlu bir yıl yapan “Müjde”: Karadeniz’de bulunan milyarlarca metreküplük doğalgaz rezervi! Artık 2023 yürüyüşünün enerji ayağı da tamam demektir. Üreten, ürettiren, gelişen, geliştiren, yaralar açanlara karşı yaralar saran Türkiye, enerjisini kendi üreterek tam bağımsızlık yolunda yüz yıllık bir esaret zincirinin en kalın halkalarından birini daha kırdı hamdolsun. Ayasofya müjdesi ile mirasyedi değil, ahde vefalı bir evlat olduğunu gösteren aziz devletimiz, bu son müjdesi ile de aldığı bayrağı yere düşürmeden, yükseklere taşıyan bir emanetçi olduğunu ispat-ı vücut etmiştir.
Hani diyordu ya şair: “Çırpınırdı Karadeniz, bakıp Türk’ün Bayrağı’na...” Evet Karadeniz, vefalı Türk geldi işte! Kendi evlatları ve kendi ekipmanları ile senin bağrında, aradıklarını buldular.
Bilinmelidir ki, Türkiye kazanırsa tüm mazlumlar kazanır. Türk güçlü olursa, tüm örselenmiş değerler ayağa kalkar ve Türkiye şahlanırsa, zulüm imparatorlukları yerle yeksan olur.
Biz çok bekledik Sayın Cumhurbaşkanım bu müjdeyi. Hem de ne beklemek. Yüzyıllık bir kamburla, asırlarca nasırlaşmış makus geri bıraktırılmışlıkla, yere düşen bir dedenin torunu eliyle ayağa kaldırılmayı bekleyen gözleriyle bekledik. Halid Bin Velid, Alparslan, Osman Gazi, Fatih Sultan Mehmed Han, Abdülhamid Han, Gazi Mustafa Kemal bekledi bu müjdeyi Sayın Cumhurbaşkanım. Hafife alanlar da oldu ve olacaktır tabii ki. Onlar, 145 yıllık demokrasi mücadelesi veren(!) ve halk iktidarlarını dış mihrak giyotinlerine kurban etmeye alışmış, ama 15 Temmuz’u görünce pabucun pahalı olduğunu anlamış ekran kabadayılardır.
Siz dik ve onurlu duruşunla bir milletin tarihiyle gelecek yürüyüşü yapabileceğini, maziden atiye bir köprü ile mazlumların yolunun açılabileceğini gösterdiniz. Allah biliyor ki biz sizi çok sevdik. Bize yaşattığınız tüm başarılar, ümit vadeden bir gelecek inşası ve kurduğunuz gönül imparatorluğu için sonsuz kere teşekkürler... Ve son sözü Üstat söylesin: “...Surda bir gedik açtık,
Mukaddes mi mukaddes!
Ey kahpe rüzgâr artık,
Ne yandan esersen es!”
Sağlıkla Kalınız