Geçen ay ABD’nin Las Vegas şehrinde düzenlenen ve 60 dolayında kişinin hayatını kaybettiği saldırı sonrası ABD’li yetkililer saldırganın 64 yaşındaki bölge sakini Stephen Paddock olduğunu açıklamıştı.
Katilin beyaz Amerikalı birisi olduğu anlaşılınca Las Vegas Şerifi “Saldırganın yalnız kurt dediğimiz saldırgan türünden olduğunu sanıyoruz.” şeklinde açıklama yapmıştı.
Pazar günü de Teksas’ta bir kiliseye saldıran ABD eski askerlerinden Devin Patrick Kelley 27 kişiyi öldürdü.
Saldırıdan kısa bir süre sonra açıklama yapan Başkan Trump, saldırgan hakkında “meczup” tanımlaması yaptı.
ABD’li yetkililer ve medya kuruluşları her iki katil için beyaz Amerikalı olduklarından olsa gerek “terörist” terimini hiç kullanmadılar. Saldırganları “yalnız kurt”, “dede”, “kumarbaz”, “meczup”, “deli” gibi ifadelerle tanımlamaya çalıştılar.
Şüphesiz ölen insanlar için müteessiriz. Şekli ve sebebi her ne olursa olsun insan hayatına kast eden eylemlerin her türlüsüne koşulsuz bir şekilde karşıyız. Esasen inancımıza göre insan muhterem, Allah’ın ona bahşettiği hayatı da bir o kadar değerlidir. Bu madalyonun masum tarafı. Gelelim madalyonunun öteki yüzüne. Öteki yüz maalesef biraz karanlık ve de kanlı. Evet, menfur saldırıyı yapanlar Amerikan vatandaşı ve daha da önemlisi Beyaz Amerikalıydı. Yani ağacın kurdu kendindendi. Bu yüzden her iki vahşetin adına “Yalnız Kurt”, “Meczup” eylemi dediler, bir daha olmamasını temenni ettiler. Durumu idare ederek ortamı yumuşatmayı yeğlediler, Trajik hadiselerin, sonuç odaklı özeti böyle!
Akıllara durgunluk verecek beylik soru şu: Peki ya bu menfur hadiselerin failleri Müslüman kişiler olsaydı? Ateş ve ölüm kusan, o otomatik silahların tetiğini çeken İslam dinine mensup birisi olsaydı. O zaman da vahşetin adına “Yalnız Kurt”, “Meczup” deyip en içten taziyelerini sunacak mıydı Trump? Organize bir suç değil, tek kişilik histerik bir eylem diyecek miydi? Yorgan gidecek, kavga bitecek miydi?
Elbette ki hayır!
O zaman, durum bambaşka olacaktı. Dünyada adeta bir cadı kazanı kaynayacaktı! ABD ve ona bağlı malum lobi, bütün gücü ve nefretiyle İslam’a saldıracaktı. Tıpkı, 11 Eylül hadisesindeki gibi, “Bu, Modern Bir Haçlı Seferdir!” diyeceklerdi. Müslümanlara ve İslam dünyasına karşı orta çağdaki gibi nefrette birleşeceklerdi.
Dünya basını büyük punto ve şablonlarla “Katil İslam!” yazacaktı. Yıllarca manşetlerden İslam düşmanlığı yapılacaktı. Küresel emperyalizme hizmet eden sözde aydınlar ekranlarda “İslami terör” kavramına dair ahkâm kesecek ve Müslümanlara karşı korkunç bir nefreti körükleyeceklerdi.
Tekrarlamak gerekirse bu cinayetleri asla tasvip etmek mümkün değildir. Lanetlenecek bir olaydır. Fail kim olursa olsun!
Amerika’da bir gün, bir an içinde yaşanan bu katliamlar maalesef İslam coğrafyasında her gün ve her an olmaktadır. Üstelik onların pek çoğu evlerinde bombalanarak öldürülüyorlar. Şunu hatırlatmakta fayda vardır ki yaşanan katliamlarda (doğuda olsun, batıda olsun) kullanılan silahlar Müslümanların imalatı değildir. Bizatihi batılı ülkeler tarafından, (tamamı Birleşmiş Milletlerin daimi üyesi olan beş ülke tarafından) üretilmişlerdir. Bu silahları üreten ve satan ülkelerin başını ABD çekmektedir. Beklenirdi ki Amerika, bu acıyı kendi içinde duysun, hissetsin ve kan gölüne çevirdiği Ortadoğu’dan ellerini çeksin.
Terörden yıllardır muzdarip olan bireyler olarak Taksim, İdlib, Kerkük, Kabil… için ne düşünüyorsak Amerika’da ki eylemler için de aynısını düşünüyor ve hissediyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadeleriyle bir kez daha terörün dini ırkı, vatanı olmaz. “Terör terördür” gerçeğini ifade etmek istiyorum.
Terörün dini olmaz, olsa olsa dini kullanır.