Ramazan Bayramları bir ay boyunca tutulan orucun, kılınan teravih namazlarının, yapılan hayır ve hasenatın ardından, Allah'ın lütfettiği nimetlerle gün aydınlığında yeniden buluşma günleridir.
Bayram günleri gidebilen herkes büyüklerini ziyarete gider, ellerini öper, dualarını alır; sıla-i rahim yapar ve ölmüşlerinin kabirlerinde dualar okur…
Ama bu defa farklı bir bayram yaşıyoruz.
Belki de İslam tarihinde bir ilk olarak tarihimizin en mahzun bayramına tanıklık etmekteyiz. Kovid-19 salgını nedeniyle büyüklerin ellerini, küçüklerin gözlerini öpemediğimiz, dostlarımızla kucaklaşamadığımız; bırakın dirilerimizi ölmüşlerimizi bile ziyaret imkânı olmayan bir bayram idrak ediyoruz. Bu bir dönüm noktası elbette ama aynı zamanda da yeni bir ders çıkarma ve derinlikli, etraflıca düşünme zamanı.
Bir imtihandır elbet bu. Bir salgın münasebeti ile kendimize gelme sürecidir yaşadıklarımız. Basit gibi görünen günlük eylemlerimizin aslında ne büyük nimetler olduklarını fark etme günüdür. Vakit içimize dönmenin, kendi hayat MR’ımızı çekmenin vaktidir. Her sabah yorgun argın gittiğimiz işlerimizin ne anlama geldiğini, maskesiz nefes almanın kıymetini, aile ve dost ziyaretlerinin bereketini ve hatta çarşıda pazarda eldivensiz alışveriş yapabilmenin konforunu anlayabilme noktasıdır ayaklarımızı bastığımız bu zemin.
Tüketirken tükendiğimiz ve yitip gitmeye yüz tuttuğumuz bir çağda, küçük gördüğümüz sıradanlıkların bizi gülümseten kocaman mutluluklara dönüştüğüne şahit olmuyor muyuz? Aylardır çocuğuna sarılamayan sağlık çalışanlarını düşünelim! Şifa dağıtan elleri, kendi can parçalarına yasaklı kalmıyor mu? Varlık içinde yokluk değil de nedir bunun adı?
Düne kadar kurduğumuz gelecek planlarında, “sevdiklerimize sarılabilmek, eldivensiz ve maskesiz dolaşabilmek” ne kadar ve nasıl bir yere sahipti acaba? Ev, araba, kariyer planlarken, basit eylemleri özlemle yapabilmeyi arzulayan varlıklara dönüşmedik mi? Belki de hiç olamadığımız kadar insanca hayaller kuruyoruzdur, kim bilir!
Hep beraber temel ihtiyaçların bile lükse dönüştüğü bir imtihan mevsimini idrak ediyoruz. Bu mevsim ki; kökleri sabırdan, gövdesi sebattan, dalları istikrardan ve meyveleri muvaffakiyetten menkul bir ağaç gibi dikiliverdi ömrümüzün kalbine.
Evet, bu bayram şehirlerimizden çıkamadan, evlerimizden dışarı adım atamadan, koşar adım sevdiklerimize; büyüklerimizin o öpülesi ellerine uzanamadan geçecek belki; ama bir de şu cihetten bakalım; bu bayram, özlemlerimizi büyüttüğümüz, sarılmalarımızı biriktirdiğimiz ve nimetlerin sadece maddi sınırlardan ibaret olmadığını idrak ettiğimiz bir bayram da olacak aynı zamanda. Ziyaret edip ellerini öpemesek te sağlıklı ise sevdiklerimiz, bir kez daha şükür ile semaya gönderebiliriz dualarımızı. Öpemediğimiz ellerin sıcak olduğunu bilmek, saramadığımız bedenlerin nefes aldığını bilmek teselli eder buruk gönüllerimizi.
Zaman umutsuzluk değil, sabırla umuda uzanma vaktidir. Zaman, hayallerimizi insana özgü bir perspektiften yeniden dizayn etme vaktidir. Tüketim toplumları olmaktan çıkıp üreten medeniyetlere dönüşme vaktidir. Teknolojiye ayak uydururken, ellerimizi değerlerimizin üzerinden çekmememiz gerektiğini bir kez daha idrak etme günüdür.
Bu bayram, tedbirlerle tebrik edilecek bir bayram olsun sevgili okurlarım... Tedbirler bu bayramın, bundan sonraki tüm bayramlar da bizlerin olsun inşallah. Bayramınızı en içten dileklerimle tebrik ederken, sağlıkla ve hep birlikte yürüdüğümüz büyük Türkiye yürüyüşünde yeniden, en kısa zamanda buluşabilmeyi Rabb’imizden niyaz ederim. Biz gönülleri ile de sarılmayı bilen, kocaman bir milletiz...
Merak Ediyorum:
Eve sığan bu bayram, yetim ya da öksüzler için bayramlar nasıl geçiyor diye anlamamıza ve onlar için daha fazla adım atmamıza vesile olacak mı?
Sağlıkla ve afiyet içinde kalınız.