İstanbul eğlence hayatının en popüler mekânını kuran Cem Mirap farklı bir konseptle efsanesini sürdürebilecek mi? Başarısı tesadüf mü, planlı mı?
10 yıl önce; manzarasıyla meşhur Bebek’in Etiler yokuşu başlangıcında bir apartmanın altında mekân açılıyor. O dönem İstanbul’un elitlerinin ‘bohem’ takıldıkları semt Bebek dokusuyla pek bir bağ kurulmuyor, yol kenarında ‘0’ deniz manzarasıyla iş yapmasına imkânsız gözle bakılıyordu. Mutfak olarak o güne kadar pek denenmemiş ‘tapas’ın başrolde olduğu o yer kısa sürede İstanbul’un marka mekanlarından biri oldu. O bahsettiğim mekân hepimizin sıklıkla gittiği, gitmeyenlerin bile ismini ezbere bildiği ‘Lucca’…
Lucca’da yakaladığı ambiyansla büyük başarı elde eden Cem Mirap’ın ikinci projesi ‘Cantinery’ kendi başarısının tesadüf mü, yoksa zeka ürünü mü olduğu tüm sektörün en merak ettiği konu…
Mimariye ‘New York’ havası
Herkes gibi ben de Cem Mirap’ın ‘Lucca’ gibi efsane olmuş bir ambiyans mekânının ardından ne iş çıkaracağını merakla bekliyordum. Başarısının tesadüf olup, olmadığını test edecektik. Mirap ve ekibi beklentilerin yüksek olduğunu bildiği için ince eleyip, sık dokuyarak açılışı biraz geç yaptı. Tartışılan Zorlu Center’ın kış şartlarından kurtulduğu mevsimde Cantinery’yi hizmete sokarak şehrin en konuşulan mekânlarından biri olmayı başardı.
Cantinery’yi, Lucca’nın devamı gözüyle değerlendirmek tamamen ahmaklık olur. Mirap ve ekibi burayı tamamen bir gastronomi merkezine dönüştürmek için tasarlamışlar. Buna da dekorasyondan başlanmış. Cantinery’nin mimari operasyonunun ise The Standart Grill, Lafayette, Boom Boom Room NY ve New York’un en bilindik otellerinden “The Standart”ı tasarlayan Roman&Williams yürütmüş. Böyle marka bir tasarımcının bile ülkemize eser bırakması büyüleyici. Mirap, 4 yıl önce mekân araştırması yaparken tanıştığı ‘Roman & Williams’, bir şekilde ikna edebilmiş. Lucca ekibinin de fikirleriyle birlikte “kafada New York’lu, ruhta İstanbullu” bir konsept oluşturulmuş. Beyaz ağırlıklı tonlar biraz fazla kaçsa da, doğal kantin havasını verecek samimi detaylarla zorlu mekânlarında olan ‘ağır’ hava yumuşatılmış…
Şef Çakar’dan cesur denemeler...
Mutfağa gelince ise yıllardır Lucca ambiyansında yetenekleri ikinci planda kalan Pelin Çakar burada tam anlamıyla şov yapıyor. Çakar, yerli ve yabancı şeflerden oluşturduğu ekibiyle yemekleri, açık mutfakta, müşterinin gözü önünde hazırlıyor. Klasik mönü dışında yaptığı sürpriz yemekleri de misafirlerine tattırıyor. Bu sürprizler arasında çok cesur denemeler de oluyor. Mesela benim rastladığım karidesli kurufasulye ve yanında basmati pirincinden yapılmış pilav çok enteresandı. Tadından ziyade alınan riskten dolayı saygı duymak gerek Pelin Çakar’a!
En çok tercih edilen: Istakoz Burger
Lezzetler arasında en çok tercih edilenlerden biri ise ıstakoz burger. Burger ekmeğinin ‘pancake’ olması lezzetin gerçek sırrı diyebilirim. Tatlılarda damlasakızlı cheesecake ise şimdiden fenomen olmuş durumda…
Başlıktaki sorunun cevabını söylemek için çok erken. Lucca’dakinden çok farklı bir zümreye hitap ettiği konsepti buna göre farklılaştıran Cem Mirap’ın başarısını daha da perçinleyeceğine eminim…
Ekonomide ‘kahve’ dengesi
Herkesin dikkatten kaçırdığı ama gizliden gizliye büyüyen bir kahve savaşı var dünyada. Temel besin maddesi olmasa da oluşturduğu ekonomisi en yükselişteki gıda desek fazla abartıyor olmayız. Kahve markalarından ziyade, üretici ülkeler bu işin peşine ciddi ciddi düşmüş durumda. Kahve ekonomisi savaşında maalesef Türkiye olarak pek farkında değiliz. Gidilen ‘franchise’ kafelerde sipariş edilen Orta ve Güney Amerika kahveleri, lüks restoranlardaki havalı espressoların bile gölgesinde kaldı bizim kahvemiz. Aslında Avrupalıları kahveyle tanıştıranın Osmanlı olduğunu biliyor muydunuz? Çok uluslu cihan imparatorluğu Osmanlı hanedanı kahve için Yemen’i tercih edermiş. Diplomatik görüşmelerde gelen elçilere bu Yemen kahvesi ikram edilirmiş. Elçilerde bunları ülkelerine götürürler. Hatta benim de çok sevdiğim Avusturyalı bir kahve markasının kuruluşunda bile Viyana Kuşatması sırasında elde edilen kahvelerin olduğu efsanesi herkes tarafından bilinir.
Peki biz neden kahvemizi tanıtamıyoruz? Turizmde son yıllarda büyük atak yapıp, rakibimiz Akdeniz ülkelerine kafa tutar duruma gelsek de gastronomi turizmini hep es geçiyoruz. Türk kahvesini dünyanın önemli restoranlarının mönüsüne sokma o kadar da zor değil. Turizm Bakanımız Ömer Çelik önderliğinde yapılacak bir projeyle dünyanın önde gelen restoranlarının mönüsünde Türk kahvesi sokmak o kadar da zor değil. İçimi biraz daha hafifletilmiş, bunu espresso gibi çabuk hazırlayan makinalar bu restoranlara kurulduktan sonra kahve ekonomisinden pay almamız işten bile değil.