Zannediliyor ki bu dönem, bu iktidar, bu güç sonsuza kadar sürecek... Bu iktidar sarhoşluğunu hem hükümet yaşıyor, hem de hükümete destek veren yayın organları.
Bu dönem çok uzun sürecek gibi görünüyor Türkiye'de. Ama hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyor ki.
Dahası, hepimiz Türk siyasetinin kaderinin nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğunu biliyoruz. Bir bakmışsınız, bir kaset çıkmış ve gitmez denen Deniz Baykal evine çekilmiş... Bir bakmışsınız Apo yakalanmış ve 'Ayakta bile duramıyor' denen Bülent Ecevit oy patlaması yapmış... Hapse girdiğinde 'Tamam bu adam bitti' denen Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin en güçlü lideri olmuş...
Demem o ki, bu işler hiç belli olmaz.
Burası Türkiye, her şey mümkündür.
Geçen gün Akif Beki'nin yazısını okurken düşündüm.
Oldu da yeni bir hükümet kuruldu Türkiye'de, hiç bilmediğimiz birileri çıktı, oy patlaması yaptı, insanları ikna etti ve güç musluklarının başına geldi.
Ve diyelim ki bu yeni iktidar bugünün rövanşını almak isteyen, hesap soranlardan oluşuyor. Nefret ve kin dolular, kan açlığıyla gelmişler...
Sırayla herkesi duvara diziyorlar diyelim...
O duvara ilk gidecek gazetecilerden biri Akif Beki olmaz mı?
Akif Beki'nin bir günahı mı var? Hayır... Karanlık ilişkileri mi var? Hayır... Kirli bir gazeteci mi? Hayır...
Ama bir dönem Başbakan'ın basın sözcülüğünü yaptığı için 'Katli vaciptir' damgasını yemesi olası. Başbakan'la ters düşmüş, ayrılmış, inandığı için desteğini sürdürmüş önemli değil. Rövanş insanları körleştirir. Ve rövanşizmi meşru kılarsak, bunu bir ideolojiye dönüştürürsek yarın öbür gün bu bumerangın gelip bizi de vurması olasıdır.
Akif Beki bugünün mağdurlarına destek çıkanlar için 'Neden bu kadar eminsiniz, neden kefil oluyorsunuz' diye sormuş...
Bu basit bir ilke meselesi.
Bilsin ki, gün olur devran döner de uyduruk suçlamaların hedefi olursa arkasında o sorguladığı insanları görecektir.
Başta da beni.
Ne kadar radikal
Kendisini 'sol liberal' bir gazete olarak tanımlamıştı ya Radikal... Genel Yayın Yönetmeni solcu olmadığı halde böyle bir gazete yapma iddiasıyla ortaya çıkmıştı...
Sonunda bu gazete ne 'sol' ne 'liberal' oldu. Bu gazetenin karakteri...
Günlerdir, çok temel bir konu olan basın özgürlüğü hakkında kara propaganda yapıyorlar köşe yazarlarıyla. Her dönemin kullanışlı kalemleri ortak bir merkezden saldırıya geçiyor. Bu da yazarların karakteri...
Ve ortada bir karakter sorunu olduğu kesin.
Demokrat radikal bir basın özgürlüğü tartışmasını 'Senin özgürlüğün benim özgürlüğüm' diye istismar ediyor günlerdir, koro halinde. Belli ki sadece kendileri özgür olsun istiyorlar.
Düşüncelerine katılmadığın insanın bile hakkını savunanları 'Cep Voltaire'i diye küçümseyenler var aralarında. Ne yani, sevmediğimiz biri işkence görse buna sevinecek miyiz?
Ama iyi oluyor böyle, gerçek yüzleri ortaya çıkıyor.
Kimse dandik bir şarkı sözü yazarını sosyalist bir devrimci olarak yutturmaya kalkmasın...
Basın ve propaganda
CHP'nin basın ve propaganda işlerinden Erdoğan Toprak sorumlu... Kılıçdaroğlu yönetiminde bu göreve getirildi. Basınla iyi ilişkileri mi var, bu işin uzmanı mı, propagandadan, reklamdan, halkla ilişkilerden anlar mı?
Sanmıyorum...
Zaten bu sırf benim kanaatim de değil... CHP'nin her adımı bir 'halkla ilişkiler' faciası değil mi? Basınla iyi ilişkileri olduğu söylenen Toprak şu ana kadar medyada CHP'nin imajını düzeltebildi mi?
Hayır... Hatta medyada Kılıçdaroğlu'na vurmak bir trend bile oldu...
Ne yapar peki CHP'nin 'basın ve propaganda işleri' sorumlusu? Neden bu göreve getirilmiştir, neden bu kadar önemsenir?
***
Geçenlerde bir CHP yöneticisine aynı soruyu sordum... 'Neden bu işlere o geldi, anlıyor mu' diye...
'Kurultay organizasyonunda Erdoğan Bey'le çalıştık, belli ki bu işlerden anlıyor, çünkü ilk olarak 'Ses düzenini Staras'a kurduralım' dedi. Ben bilmem Staras falan nedir, ama en iyisiymiş, o bildiğine göre bu işlerden de anlıyor demektir' diye yanıt verdi.
'Ses sistemleri konusunda en iyi firma Altınçizme'dir' diyemedim ama!
İktidara aday parti nasıl yönetiliyor, görün işte.
OK Radiohead
Radiohead'in 'OK Computer' albümünü dinleyip de hayatı değişmemiş bir kişi bile tanımadım. Zaten tanımayayım da... Modern rock tarihinin en önemli albümlerinden biri bu, kuşkusuz bizim kuşağı da şekillendiren bir albüm.
'Paranoid Android'in 90'lar gençliğinin 'Good Vibrations'ı olmadığını kim iddia edebilir...
Radiohead, 'OK Computer'dan sonra da çok güzel işler yaptı, 'Kid A' gibi bir başyapıta daha imza attı.
Ama ben onları yaşlandı zannediyordum. Yaşlandılar, tükendiler, artık heyecanlandırmıyorlar, kimse de çok umursamıyor diye düşünüyordum.
Hiç de öyle değilmiş. Yeni bir Radiohead albümünün çıkması bile herkesin birden eski günlerini hatırlamasına vesileymiş.
Justin Bieber'ı, Lady Gaga'yı, Rihanna'yı dinleyen günümüz gençliği bile ilgileniyor olmalı ki 'Lotus Flower' şarkısı şimdiden sosyal medyada en çok konuşulan konular arasında. Bakarsınız, buradan geriye dönerek 'OK Computer'ı da keşfederler.
Radiohead'le U2 arasında şöyle bir kıyaslama yapabilir miyiz: Biri klasik kalır, diğeri demode olur.