Nazlı Ilıcak'ın adı bir anda odatv.com soruşturmasına nasıl karıştırıldı sizce? Soner Yalçın'ın eski bir not defterinde yer alan bir dedikodudan dolayı savcılığa ifadeye çağrıldı, bildiğimiz bu.
Not defterindeki bu ifade kamuoyuna böylece savcılık eliyle yansımış oldu. Soner Yalçın zamanında aldığı bu not doğrultusunda bir haber yazmış mı? Hayır. Kitabında kullanmış mı? Hayır. Yönettiği sitede bu yönde bir haber olmuş mu? Hayır.
Belli ki kendisi bile zamanında bir köşeye yazmış ve unutmuş. Bu kadar yıldır da böylesi bir notu kullanmamış...
Kaldı ki sadece gazetecilerin değil herkesin not defteri olur. Bir sürü insan günlük yazar, tanıdıkları insanlar hakkındaki düşüncelerini sayfalara döker. Bunlara fişleme demek öyle kolay mı...
Nazlı Ilıcak'ın özel hayatının, hakkında türeyen efsanelerin ortalığa saçılmasını tabii ki kabullenemem. Hatta hakkında öyle bir not tutulması bile saçma bana göre.
Dahası ne gereği var?
Bütün gazeteciler başkasının dedikodusunu yapar, herkes başkalarının özel hayatını konuşur. Bunları not etmek ise çok lüzumsuz...
Ama kimseye de şahsi defterinde yer alan bir notu 'Neden yazdın' diye hesap soramayız.
Ne yapalım, hepimiz defterlerimizi yakalım mı şimdi?
Soner Yalçın 'not defteri'yle çalışan bir gazeteci; dikkat ederseniz Hürriyet'teki köşesinin adı da not defteri. Kitaplarında da biyografi çalışmalarından faydalanan bir isim...
Dahası, defterlerinde bir sürü ismin adı geçiyor.
Ama bunlar arasından neden Nazlı Ilıcak savcılığa çağrılıyor, neden Nazlı Ilıcak'ın mahremiyeti mağdur ediliyor, bu haber sızdırılıyor? Benim takıldığım nokta bu...
Belli ki çağıranlar Nazlı Ilıcak'ın bu konuyu medyatikleştireceğini biliyordu. Onu mağdur göstererek itibarsızlaştırma kampanyasını sürdürmek istediler. Nitekim, Nazlı Ilıcak ifade vermeye bir basın ordusuyla gitti. Her mecrada bu konuyu gündeme getirdi.
Tezgahlanan oyunun bir diğer amacı da Ilıcak'a bir gözdağı vermek anlaşılan.
İktidara yakın bir gazeteci olarak bu soruşturmadan şüphe duymaya başladığı, gazetecilere basın özgürlüğü adına destek vermeye başladığı anda bu oyun devreye girdi: 'Bakın Nazlı Hanım, bunlar sizin hakkınızda da neler yaptılar, siz hala onları savunacak mısınız' diye adeta uyarıldı.
Kısacası Nazlı Ilıcak bu olaya bilinçli olarak bulaştırıldı.
Bunu kim akıl ettiyse de istediği oldu: Bir gazetecinin mahremiyeti olan not defterinin ortalığa saçılmasını değil, o defterin içeriğini konuşmaya başladık.
Operasyon nasıl işliyor
Günde belki birkaç yüz kişi ya bakıyordur ya bakmıyordur bu İnternet sitelerine... Mantar gibi çoğalıyorlar ama birbirlerinden haber kopyalayıp google'da 'kalabalık' görünüyorlar. Sahipleri kim, yazıları kimler yazıyor belli değil. İsim, künye yok... Bazılarına dava açıyorsunuz, nereden yayın yaptığı tespit edilemediği ve muhatabı bulunamadığı için açtığınızla kalıyorsunuz. Genellikle yurtdışı üzerinden yayın yapıyorlar.
Bir belirip bir kayboluyorlar.
Önce haberi veriyorlar, sonra siliyorlar. Google'daki 'cache'lerden bulursanız buluyorsunuz. Bazen siteler kendiliğinden ortadan kayboluyor.
Hepsinin tek bir ortak özelliği var: Önce hedef gösteriyorlar, sonra yargılıyorlar, sonra da sistematik olarak itibarsızlaştırmak için çalışıyorlar.
'Kim bakar bunlara, kim bunları ciddiye alır, hangi akla mantığa sığar' diyorsunuz.
Ama birileri ciddiye alıyor meğerse: Sızdırılan tutanaklara bakıyorum, savcılar bu ikinci sınıf İnternet sitelerinin haberlerini, çıkarımlarını, çakma analizlerini soruyorlar adeta. Mantık aynı... Ne ilginç değil mi...
Birisi gözaltına alınıyor, ona sorulan sorulardan çıkan isimlerden başkalarına sıra geliyor.
Ama hiç şaşmadan bazı gizemli İnternet sitelerinin hedef gösterdiklerine karşı operasyon yapılıyor.
Ergenekon'un ilk zamanlarında da böyle olmamış mıydı? Utah'tan, oradan buradan açılan sitelerden sızdırılan ses kayıtları, ortam dinlemeleriyle insanlar tutuklanmamış mıydı?
Şimdi görev bazı medya sitelerinde.
Yeni Newsweek eski Tina Brown
Tina Brown, Amerikan basınının en şöhretli yöneticilerinden biri. Takip edenler bilir, bir süre önce kurduğu The Daily Beast adlı blog-haber sitesi Newsweek'e ortak oldu. Zor günler geçiren Newsweek'in İnternet'in dinamizmine ihtiyacı vardı ve bu evlilik mükemmel gibi görünüyordu.
Brown'ın yaptığı ve baştan aşağı yenilenen Newsweek bu hafta görücüye çıktı.
Logosundan sayfa tasarımına kadar değişmiş. Ama yenilenmiş mi, bunu söylemek zor.
Aksine, Tina Brown yazılı basının dışında kaldığı 10 yıl boyunca biraz geri kalmış sanki. Yeni Newsweek bildiğimiz bütün dergilerden farksız, hatta eski gibi bile duruyor.
Hele hele The Daily Beast'e kıyasla çok yavan. İnternet'le yazılı basın apayrı mecralar demek ki; bunu net bir şekilde ayırmamız gerekiyor.
Bazı tipik formüller uygulanmış yine: Bol bol dedikodu, küçük anketler, 'Dünyayı sarsan 150 kadın' gibi liste haberler... Kapağı Tina Brown'ın yakın arkadaşı Hillary Clinton süslüyor. Derginin kapanışı ise yine Brown'ın bir başka dostu Harvey Weinstein'in itiraflarına kalmış.
Bazı sayfalar İnternet sitesi mantığından yola çıkarak yapılmış, ama 'sitede durduğu gibi durmuyor' diyeyim.
Bir de en kötüsü Newsweek doğru düzgün ilan alamamış. Aylardır beklenen bu ilk sayıya 'A-list' markalar pek yanaşmamış, dergi de ilk sayıya yakışacak bir kalınlıkta çıkmamış.
***
Newsweek'i incelerken düşündüm: Bütün bunlar dünyada da dergiciliğin öldüğünü mü gösteriyor?
Hayır, hala iyi ve yeni fikirlere yaşam alanı var basında. Dergicilik de ölmedi. Ama eski ve bildiğimiz şekliyle dergi yapmak tarihe karıştı. Tina Brown eski kaldı...
Oysa Monocle para kazanıyor, kendinden söz ettiriyor ve çok başarılı.
Keza Adam Moss'un New York Magazine'i de... Hatta bu dergi geçen hafta New York Times'ın en önemli köşe yazarlarından Frank Rich'i transfer etti. Böylesi önemli bir ismin dünyanın en etkili gazetesini bırakıp bir dergiye transfer olması çok önemli. New York Magazine, Rich'in yazdığı hafta derginin tamamını onun sütununa göre inşa edecekmiş.